Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

İki Altınsay’dan bir aday çıkamıyorsa

Ahmet Orhan - 30 Ocak 2010 Bugünlerde Beşiktaşlıların sıkıntısı, takımın kötü sonuçlar almasından çok; yarın yapılacak başkanlık seçimi gibi görünüyor. Pek çok Beşiktaşlının iki cami arasında binamaz kaldığını, bu nedenle gidip gidip aralarındaki meyhanelerde demlendiğini söylemek yanlış olmasa gerek.

Eğer bu seçimleri de Demirören Grubu kazanacak olursa Beşiktaş taraftarının bundan sorumlu tutacağı iki camia var; Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri. Bu iki takım geçen yıl gösterdikleri kötü performans yüzünden neredeyse tarihin en başarısız başkanlarından birisini iki kupayla onurlandırarak ezeli rakiplerine yapabilecekleri en büyük kötülüğü yaptılar. Edip Cansever bir üvey annenin fenalığını anlatmak için söyler ya: “Çocukken vururdu, kanatırdı, ezerdi / Bu kez de / Anladım severekten / Okşayaraktan yapmak istedi aynı şeyi.”

Son açıklamalarına bakacak olursak Demirören, başkanlık değil liderlik yapacağını duyurmuş. Geçen yıl kazanılan iki kupanın ardından Mustafa Denizli bir mağlubiyet sonrası Revna Hanım’la göz göze geldiğini ve o gün şampiyonluğu kazanmaktan başka çaresi olmadığını anladığını söylemişti. Liderlik bu olsa gerek; futbolumuzun en kariyerli hocalarından birisini sadece bir bakışla etkilemek, sevk ve idare etmek. Yani Beşiktaş’ın mutlaka Demirören Grubu’ndan bir lidere gereksinimi varsa benim adayım Revna Hanımdır. Yıldırım Demirören’in yeniden aday olmasını engelleyeceği konusunda da umutluydum; ama olmadı.

Murat Aksu’ya bakacak olursak, Gülengül Altınsay hamlesiyle ne kadar kıvrak bir taktisyen olduğunu gösterdi. Oysa Altınsay ismi bir seçim kazandıracak olsaydı, taraftarın gönlündeki tek isim, İbrahim Altınsay adaylığını koyabilmiş olurdu. Ama iki Altınsay’dan bir aday yaratamadı Beşiktaş camiası.

Hep şöyle bi cümle kurmak istemişimdir: “Abdulkadir Aksu Bakan olmasının hemen ardından TJK hakkında bir soruşturma başlatmış mıdır? Soruşturma sürerken Murat Aksu 7.500 Liraya TJK’ya danışman atanmış mıdır?” Meclis kürsüsünden bir soru önergesi vermek gibi… Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da sayılı “solcu” taraftar grubu olarak bilinen Beşiktaş taraftarının AKP gölgeli bir yönetimi benimsemeyeceği açık. Bu durumda Aksu’nun seçilmesinin Demirören dönemine göre daha sancılı bir sürece gebe olduğunu söyleyebiliriz.

Bu iki adayın Beşiktaş taraftarının içine sinmiyor olmasının dışında bir ortak noktaları daha var. Her ikisi de babalarıyla birlikte anılıyor. Jale Parla’yı tanıyanlarınız vardır. Kendisi edebiyat kuramcısı olarak pek çok incelemeye imza atmıştır. Tanzimat romanının epistemolojik temelleri üzerine” Babalar ve Oğullar” adlı incelemesinde Tanzimat romancısının ölmekte olan bir ideolojiyi ayakta tutma çabası olarak Baba’ya itaati ön plana çıkardığını ve öğütlediğini söyler. Recaizade’nin “Araba Sevdası”ni bir de bu gözle okuyun isterseniz. Öte yandan aynı dönemde yaşamış olan Beşir Fuad’dan da söz eder Parla: “Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor, kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.” Edebiyat ve bilim dünyamızın erken materyalist ve pozitivistlerinden Beşir Fuad, intiharını dakika dakika not etmiş, ölüm onu kalem tutamaz biçimde esir alana kadar sürdürmüştür raportörlüğünü.
Oğul olma durumuna epistemolojik olarak karşı çıkış; sembolik olarak babanın ölümüyle sonuçlanması gereken bu süreç başarılı bir biçimde sonuçlanırsa, o oğulun birey olma yolunda son engeli de aştığını söyleyebiliriz. Oğulluğa karşı çıkmaya hiç yeltenmeyen evladın ise otorite karşısında iki büklüm, mazlum karşısında şahin kesildiklerini gösteren pek çok örnek olduğunu da biliriz. Ne diyordu Ece Ayhan; “Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmeilidir, abiler!” Baba Hakkı’nın oğlu bile olsanız böyle bu.

Ezcümle; iki Altınsay’dan bir aday yaratılamadıysa, benim adayım Revna Hanım’dır. Hem lider vasıfları taşıyor hem de kimsenin oğlu değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Sevgili Hrant Ağabey

Ahmet Orhan - 16 Ocak 2010 Üç yıl oldu, diyorlar. Doğrudur. Ala güvercin kanatlarını çırpıp göğe ağışının üçüncü yılı. Yokluğun hakkında konuşurken etnik meseleye dokunmayan birisini görsem, gidip öpesim geliyor. Ah bir görsem! Bu yüzden Türkiye ve Ermenistan karmalarının Erivan ve Bursa’daki maçlarından söz etmeyeceğim. Taksimspor formalı fotoğrafına bakıyorum arada sırada. Üç çubuklu formayla dimdik duruşunu seviyorum. Hani nasıl her bir dakika Türk olduğumu hatırlamıyor ve bunu kendime söylemiyorsam; senin Ermeniliğini de sürekli aklımda tutmuyorum. Ama yine de Taksimspor’un web sayfasında gezinirken şu satırlarda adını arıyorum: “Taksimspor, bünyesinde Lefter Küçükandoniadis, Garbis İstanbulluoglu, Varujan Arslanyan, Yervant Balci, Mehmet Özgül, Agop Yakar, Minas Asa ve Garo Hamamciyan gibi birçok sporcu yetiştirmiştir.” Kendimi avutuyorum sonra, sadece sporcuları yazmışlar “ünlü”leri de yazsalardı kesin senin adını da anarlardı. Sonra bir tokat gibi patlıyor suratımda bir adın yo