Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AlKaraKartal'dan devam!

Yetenek Yönetimi

Ahmet Orhan - 29 Mayıs 2010 Futbolla sadece “modern” haliyle ilgilenmekle kalmayıp futbol tarihine de merak saran herkesin bildiği, bu güzel oyunun İngiliz işçi sınıfının muhteşem bir icadı olduğudur. Aztek ve Çin tarihlerinde örneklerine rastlansa da bugün dünyanın devraldığı miras İngilizlerin futbolu diyebiliriz. Sanayi Devrimi sonrası ağır çalışma koşullarının yarattığı stresten kurtulmak için bir meşin yuvarlağın peşinde uçsuz bucaksız çayırlarda koşturmaktan ibaret bir oyun olarak doğuyor futbol. Çizgiler yok, hakem yok, başlama ve bitiş saati yok, oyuncu sayısı sınırsız. Hafta içi, Athletico Bilbao’nun efsane kaptanı Etxeberria’nın jübilesi de benzer görüntülere sahne oldu. 11 Bilbaolu A takım futbolcusu, tam tamına 100 adet alt yapı futbolcusuyla maç yaptı. 5-3 gibi bir skorla A takım lehine biten maçta çocukların gol sevinçleri gerçekten görülmeye değer. La Liga’yı 54 puanla sekizinci sırada bitiren Bilbao’nun “futbol ülkesi olmak ne demek?” sorusuna verdiği bir yanıt gibiydi

Kaybetmeyi bilmek

Ahmet Orhan - 22 Mayıs 2010 2009-2010 futbol sezonundan aklımızda bir yanlış anons, yanan bir Şükrü Saraçoğlu, Fenerbahçe’nin tek büyük (!) takım olduğu ve Rüştü’nün telefonuna hâkim olamadığı kaldı. Her sezonun sonunda Fenerbahçe, şampiyon olsa da olmasa da mutlaka kendisinden söz ettirecek bir hamle yapıyor mutlaka. Bu biraz Aziz Yıldırım klasiği. Kazandığı zaman itaate davet eden, kaybettiğinde ise sataşan bir klasik. 3 ana başlıkta toplanabilir Yıldırım’ın konuşması, i) İstifa etmiyorum, ii) M. Gökçek ve F. Çelik spora siyaset karıştırıyorlar, iii) Rüştü bir tele-teşvik çetesine üye. Bir kulübün başkanı, futbol takımı ikinci oldu diye istifa ediyorsa, orada bir şeyler ters gidiyor demektir. Hele ki, diğer branşlarda neredeyse tulum çıkaran bir camianın başkanı bırakın istifa etmeyi, yılın spor adamı seçilmeliydi. Ama olamıyor işte. Kibir her zaman, her yerde itici oluyor. Gökçek ve Çelik’in spora siyaset karıştırdıkları iddiası da ilginç. Siyasi kimliği olan bir kişinin lig maçlar

Kale Düştü Kel Göründü

2009-2010 sezonu bir ihtilala sahne oldu. 3 büyüklerin egemenliği Bursaspor tarafından ağır biçimde tehdit edildi ve alaşağı oldu. Hem de geçen sezonun Sivasspor’una göre çok daha büyük bir sempati kazanarak. Ahmet Orhan - 19 Mayıs 2010 Bir takımını Gökçek projesine kurban veren Türkiye Süper Ligi tatsız başlamıştı. Ankaraspor’un düşürülene kadar maç yaptığı rakipleri açısından da, maç yapmadan 3 puanı cebe indirecek olan diğer takımlar açısından da ortada bir haksızlık vardı. Bu küme düşürülme Sivasspor ve Manisaspor gibi takımların ligde kalmasını sağladı dersek yanlış söylemiş olmayız. Ankaraspor karşısındaki kararlı tavrını Diyarbakırspor karşısında sürdüremedi Federasyon. İstanbul BB ile oynana ve son dakikalarda tatil edilen maçın skoru 1-0 tescil edilerek “hükmen” küme düşürülmeye hükmedilemedi. Bu da ne denli eyyamcı bir futbol mevzuatımız olduğunu bir kez daha gösterdi bize. Öte yandan Bursaspor fırtınası, formsuz 3 büyüklerin tatsız tuzsuz maçlarıyla idare etmeye mahkûm fut

Yeşil Çayır Saksısını Kıran İhtilalciler

İtaat Edilecek Değil Selamlanacak Şampiyon Ahmet Orhan - 18 Mayıs 2010 34 haftalık bir maratonun sonunda paranın, süksenin, endüstriyel durumların, tehdidin işe yaramayabileceğini gördük. Bursaspor, rakiplerinin tek bir futbolcusunun maliyetini ancak bulan bir bütçeyle şampiyon olmayı başardı. Bu şampiyonluk, Trabzonspor’un 1975-1976 sezonunda kazandığı ilk şampiyonluktan biraz daha manidar. Çünkü Trabzonspor’un şampiyon olduğu yılların tersine 2010 yılı endüstriyel futbolun, zengin olmayan kulüplerin üzerine çok daha ağır bir biçimde çullandığı bir yıldı. Bu nedenle Bursaspor’a şapka çıkartıp selamlamak gerekiyor. Bugüne kadar gördüğümüz 3 büyüklerin şampiyonluklarında bize hep paranın satın alma gücüne itaat etmemiz emrediliyordu. İlk kez endüstrinin yenildiği, “arkadaşlığın” sisteme galebe çaldığı bir şampiyonluk yaşadık. Bu şampiyonluğun mimarlarına bakacak olursak, öncelikle Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’tayken yapmasına izin verilmeyen ne varsa; onları yapmasına olanak tanıyan Bur

Günün en güzel saatleri bunlar, yanımda kal!

Ahmet Orhan - 15 Mayıs 2010 Elinizden düşüremediğiniz kitaplar mutlaka olmuştur. Bir yandan büyük bir iştahla okur bir yandan da kalan sayfalara bakıp hızla bitecek olmasına hayıflanırsınız. Hep onunla olmak istersiniz; ama çevirdiğiniz her sayfanın sizi ayrılığa biraz daha yakınlaştırdığını bilirsiniz. Çok muhabbetin tez ayrılık getirdiği, hepimizin kulağında bir miras olarak çınlasa da içimizdeki muhibbin dur durak bilesi yoktur. Bir kez daha 9 kısımdan 34 bölümlük lig kitabının sonuna geldik işte. Son sayfayı bugün ve yarın çevirmiş olacağız. Sonra Ağustos’a kadar “eşini gaip eyleyen bir kuş” gibi, dut yemiş de susmuş bir bülbül gibi kalakalacağız ortada. Türlü şikayetler ettiğimiz sevgilimizden üç gün ayrı kalınca nasıl özlüyor ve nasıl koşup dizlerine başımızı yaslamak istiyorsak… Ligin sonuna geldik. Dünya kupası bizi biraz oyalayacak olsa da pazartesi günleri bundan sonra gerçek birer sendrom. Bize her hafta çok bilmiş bir golcü, bir kaleci, bir teknik direktör olma hazzı yaşa

Hızır ile İlyas

Ahmet Orhan - 8 Mayıs 2010 Urfa neden peygamberler kenti olarak anılıyor bilmiyorum. Ama Hızır ile İlyas’ın buluştuğu günde, yani bu hafta içinde iki Süper Lig takımını buluşturarak dikkatleri naklen üzerinde toplamayı başardı, Güneydoğu’nun ‘Paris’i! Hızır ile İlyas’ın hikâyesini bilirsiniz. Bengisuyu (ab-ı hayat) aramaya çıkan iki arkadaş, dere tepe düz giderek yorgun argın bir dere kenarına gelirler. Soluklanmak ve karınlarını doyurmak için oturur ve çıkınlarından kurutulmuş balık çıkarırlar. Tam yiyeceklerken balık ellerinden kayar ve dereye düşer. Düşer düşmez de canlanır. İki arkadaş anlarlar ki bengisuyu bulmuşlardır. Kana kana içerler. İşte o sırada bir melek görünür ve artık ölümsüzlüğe eriştiklerini; ama bundan böyle ayrılmaları gerektiğini söyler. Hızır karada kalacak, dara düşenlere yardım edecektir. İlyas da denizlere gidecek o da denizlerdeki dertlilere yoldaş olacak, çare bulacaktır. İşte bu iki arkadaş yılda sadece bir gün mayısın beşinci gününde bir gül ağacının altın