Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AlKaraKartal'dan devam!

Hamdullah Uysal

Ahmet Orhan - 27 Şubat 2010 Yaklaşık 3 aydır cumartesi günleri bu sayfada futbol merkezli yazılar yazıyorum. Aslında futbol üzerinden hayatı, Türkiye’yi, dünyayı anlamaya, anlayabildiklerimi yorumlamaya çalışıyorum. Bundan iki hafta önce yoksulluğun pençesinde kıvranan ve Galatasaray formasıyla kazandığı UEFA madalyasını satışa çıkarmak zorunda kalan Alper Tezcan’dan söz etmiştim. O yazıda değinmediğim boyut TFF’nin Alper Tezcan ‘haber’ine yaklaşımıydı. Perşembe günü ajanslara düşen başka bir haber ’en alttakiler’ ve onlarla ilgilenmesi gereken üst kurumlar arasındaki ilişkiyi bir kez daha içimizi parçalayarak yüzümüze vurdu. Perşembe sabahı namaza gitmek üzere direniş çadırından ayrılan Tekel işçisi Hamdullah Uysal, Mithatpaşa Caddesi’nde bir cipin altında kalarak can verdi. 73 gündür yatıp kalktığı çadırından yine her zamanki gibi sabah namazına gitmek için çıkmıştı. Hamdullah Uysal’ı 73 gün boyunca o çadırda kalmaya iten nedenlerin başında bugünkü hükümetin işçilere, hak ve özgürlü

Futbolda Merkez ve Çevre

Ahmet Orhan - 20 Şubat 2010 Ligimizde küme düştükten sonra daha fazla seyirciye oynayan takım var mıdır? Tam olarak bilemiyorum; belki Adana Demir Spor için bu yargıya varabiliriz. Atletico Madrid’in küme düştükten sonra Segundo Division’da (yani ikinci ligde) ortalama 40 bin kişiye oynadığı bilinir. Tekrar La Liga’da boy göstermesinin ardından ezeli Real Madrid derbileri dışında bu sayıyı yakaladığı görülmez pek. Ülkelerin birinci liglerini merkez kabul edersek, geri kalan ikinci, üçüncü ve amatör ligler çevredir, diyebiliriz. Bir anlamda toplumsal ilişkilerin liberal bir bakışla yorumlanması anlamına gelebilecek “merkez-çevre” kuramının Türkiye futboluna uyarlanması akademik bir çalışmayı hak edecek bir başlık mıdır bilemiyorum. Ancak bu uyarlama bize endüstriyel durumları çözümleyebilme yolunda önemli ipuçları sağlayabilir. Öncelikle şunu söyleyebiliriz, Türkiye futbolunda merkez, Süper Lig’dir; ama Süper Lig’in merkezi, üç büyüklerdir. Yani vitrine çıkmış olmak sizi çevre klasmanı

Maradona Malatya’da Doğsaydı

Ahmet Orhan - 13 Şubat 2010 Sosyal paylaşım sitelerinin böyle bir faydası oluyor. Bu hafta ne yazsam diye düşünürken, web üzerinden aldığınız bir aşı, sizi bir anda uç uca eklenerek uzayan bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yazı da böyle bir yolculuk işte. Bu sitelerinin birinde Maradona’dan bir alıntı vardı. "Biz futbolcular, sürekli üzerimizde çok baskı olduğundan yakınırız. Baskı, ancak evlerine beş peso getirip çocuklarını geçindiremeyen insanların üzerinde olur. Binlerce dolar alıp, sahaya çıkıp oynuyoruz ve ağzımızı açınca stresten bahsediyoruz... Stres bu ülkede, sabahın altısında kalkanlar içindir, lanet olsun ki." Peşine düşünce Otonom yayınlarından çıkan ‘Futbolistas’ - Futbol ve Latin Amerika adlı bir kitaptan alındığını gördüm. Bu kitabı atlamışım. Alıntıyı birkaç kez okuduktan sonra, Maradona Malatya’da doğsaydı Ahmet Kaya olurdu, diye geçirdim içimden. Dikine dikine konuşan, paparazzilere pompalıyla karşılık veren, koluna Che, baldırına Fidel dövdüren bu topçuyla, ülk

Seçim Oyunu

Ahmet Orhan - 6 Şubat 2010 Ankaralı olanlarınız bilir. Radyo ODTÜ’de dinleyip sevdiğimiz bir radyo kahramanı vardı; Şenol Günbayrak. Şu şarkı sözünü dilimize pelesenk etmiştik, o zamanlar: “Aşkta seni seçtim diyorsun/ Ben Pikachu değilim ki!” İşte seçen özne nin, seçilen nesne üzerinde kurduğu baskıya seçilen nesne nin bir başkaldırısı. Oysa hep tersini görüyoruz; seçilen özne , seçen nesne nin canına fena okuyor çağdaş demokrasi oyununda. Hafta içi gazetelerinde bir haber vardı, “Beşiktaş’ta yeni yönetim mazbatayı aldı”. Törende Demirören Grubu’nu temsilen konuşan Başkan Yıldırım Demirören, kendisine (listesine değil, kendisine) oy veren vermeyen herkese teşekkür ettikten sonra konuşmasını şöyle sürdürmüş: “Beşiktaş tarihinde ilk defa 20 sandıkta, 20’ye sıfır çıkmıştır (…) Yine söylüyorum, 20-0 Beşiktaş tarihinde bir ilktir. Herkes bunu böyle bilsin, böyle hareket etsin". Mazbata sözcüğü zapt’tan değil zabıt kökünden geliyor, yani bir anlamda kayıt tutma. Ama Başkan bu sözcüğü