Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Burada Futbol Mart’ta Başlar

Ahmet Orhan - 12.12.2009 Yüzünde o müstehzi gülümseme, kırık dökük Türkçesiyle diyor ki , “CSK – Beşiktaş kardeşlik maçı!”. Önce anlamıyorum karşımdaki İngiliz’in ne demek istediğini; ama o devam ediyor “Avrupa’da futbol mart ayında başlar, ondan öncesinde kardeş kardeş oynarlar”. Birkaç kez gıcık oluyorum kendisine. Doğru söylediği için, 4 büyükten birisini değil de Sunderland’ı tuttuğu için, doğru söylediği için, dalga geçtiği için, doğru söylediği için, bir gece önce Beşiktaş 2-1 yenildiği için, doğru söylediği için…

O günün akşamına radyoda bir konuşma, “Beşiktaş beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Bu gruptan çıkmalıydı. En azından bir Avrupa Ligi değil mi ama. Hele şu CSK’nın çıktığını düşündükçe…” Bu sefer gıcık olmuyorum, Türkçe ya! Hadi canım, diyesim var. Sanki Beşiktaş Avrupa Ligi ölçüsünde top oynadı mı 6 maçlık seride. Turnuva başlarken 3 puan hakkınvar, hangi takımdan almak istersin diye sorsalar herkes, aman Manu olmasın da, demez miydi? Gel gör ki, oynattığı futbol kadar taktisyenliğiyle de meşhur Mustafa Hoca aldığı 3 puanı havaalanında bırakıp gelse de pek fark etmeyecekti. Zaten Manu maçının iki starının da 35’lik olması bir şeyler anlatıyordu bize. Öyleki 35’liklerden İbrahim Üzülmez gösterdiği doğa üstü performans nedeniyle hocası tarafından dinlendirildi ve Diyarbakır maçında oynatılmadı. Oysa ben Manu panteri Rüştü’nün CSK maçında dinlendirilmesini tercih ederdim. Hakan’ın sakatlığında Korcan İnönü’ye, İnönü Korcan’a hasret.

Futbol baronları iki yıldır Beşiktaş orta sahasının yaratıcılıktan uzak olduğunu söylüyorlar. Ernst’in harika bir asker olduğunu; ama yaratıcı olmadığını, oyun kurma vasfına haiz olmadığını söylemeyeni yorumcudan saymıyor kimse. Ben bu tür eleştirinin Brezilya tipi futbol anlayışının mutlaklaştırılması olduğunu düşünüyorum. Orta saha jonglörlü futbol evet göze hoş geliyor, keyiflendiriyor; ama olmazsa olmaz mıdır, bir düşünmek lazım. (Burada bir parantez açarak Ernst veya Fink’ten söz ederken yorumcu baronların ‘Alman malı’, ‘Alman panzeri’ gibi benzetmelerinin futbol söylemine sinmiş gizil bir ırkçılığın dışavurumu olduğunuj söylemek isterim). CSK maçında Beşiktaş soldan yüklenirken oyunun kilitlendiği anlarda “yaratıcı olmayan” Ernst , ters kanatta topu Kaş veya Ekrem’le buluşturarak rakip savunmanın ters ayakta yakalanmasını sağladı defalarca. Ama o sağ kanat topçuları kramponlarını tersten giydikleri için pek bir şey yapamadılar, o ayrı.

Müstefi Asbaşkanı tarafından sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade edebilmek için “Bunu maalesef değerli değerlendiriciler böyle değerlendirdiler” gibi cümlelerin kurulabildiği bir klüp haline getirilen Beşiktaş’ın bir şampiyonlar ligi macerasından 4 gol ve 4 puanla ayrılması bir başarı olarak da değerlendirilebilir.

Annemizin ligine dönecek olursak; Beşiktaş karne tatiline önündeki 6 puanı da alarak girerse süreci en az hasarla atlatmış olacak diyebiliriz. Ama Eğer mevcut yönetim Ocak’ta seçimi kaybederse yeni kabinenin kucağına bir saatli bomba bırakmış olacak. Delgado’nun gelişi Tabata’nın sinişi mi olacak, Beşiktaş bu süreci nasıl yönetecek bilinmez.

Sunderland’lı bir İngiliz’in örseleyici espirisiyle başladığım bu yazıyı Antep işi bir komplo teorisiyle bitirmeme izin verin. Komplo bu ya, Ocak ayı geldiğinde İbrahim Kızıl federasyona başvurarak Beşiktaş Kulübü’nün Tabata’nın transferinden kaynaklanan borcunu vadesi dolduğu halde ödemediği gerekçesiyle şikayette bulunur. Federasyon Beşiktaş Kulübü’ne belli bir süre verir ve borcunu ödemesini ister. Beşiktaş bu süre içinde de borcunu ödemez. Gerekli tüm süreç işletilir ve federasyon Tabata’nın eski takımına iadesine ve Beşiktaş Klübü’nün de bilmem şu kadar euro ceza ödemesine karar verir. Böylece Antep yarım sezonluk bir kiralama işinden iyi para kazanmış olur, Beşiktaş da Delgadosuz dönemi 8,5 milyonlar harcamadan atlatmış olur. Ya bu senaryo gerçek olacaktır ya da Beşiktaş’ın vay haline’dir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini...

Futbolun Doğruları ve Delegasyon

Ahmet Orhan - 28 Ağustos 2010 Geçen hafta Beşiktaş ve Galatasaray’ın yenilgileri üzerine yeniden o bildik tartışma başladı. Yabancı teknik direktörler Türkiye’yi tanımıyor. Başarısız sonuçların faturası böylelikle “yabancı” hocalara kesilmiş oldu. Avrupa’nın beşinci büyük ligi olma iddiasındaki Spor Toto Süper Ligi’nin hala tanınmayı talep ediyor olmasındaki çelişki kimsenin dikkatini çekmiyor. Hem beşinci büyük olmayı hem de tanınmayı talep edenler, farkında olmadan ya ülkeye getirilen teknik adamların sadece 4 büyük ligi izleyebilme kapasitesine sahip olduklarını ya dördüncü ile beşinci arasındaki farkın ciddi bir uçurum olduğunu ya da Avrupa’nın sadece dört büyük ligden oluştuğunu, beşincisinin yalan olduğunu gizliden kabul etmiş oluyor. Her ligin kendi yerel farklılıklarının önemli olduğunu kabul etmekle birlikte futbolun doğrularının da hakkını teslim etmek gerekiyor. Beşiktaş-İBB Spor maçının başından sonuna ev sahibi takımın üstün bir maç çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Bele...

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s...