Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Elvan’ın Pabuçları

Ahmet Orhan - 23 Ocak 2010 Elvan’ın Etiyopyalı rakibine verdiği o pabuçlar varya; keşke Elvan bir güzellik yapıp onları İbrahim Kaş’a hediye etse. Kaş da, bu pabuçları klüp binasında Demirören’in odasının kapısına asıverse. O iki küçük pabuç (fair play saçmalığına kanmayalım) spor üzerine, rekabet üzerine, dayanışma üzerine o kadar çok şey anlatıyor ki…

Bilmeyen duymayan için hafta içi bu sayfada yayınlanan bir haberi tekrarlayalım: “Dünya Fair Play Konseyi (CIFP), Etiyopya asıllı Türkiyeli atlet Elvan Abeylegesse'yi, "Davranış" dalında oybirliği ile fair play dünyasının en büyük ödülüne layık buldu.” Niye? Çünkü Elvan geçen yaz koşulan bir yarışta ayakkabılarını otelde unutan rakibine yedek ayakkabılarını vererek yarışa katılabilmesini sağlamış (bunu şimdi öğreniyor olmamız da tuhaf ya). O rakip de Elvan’ın sakatlanarak terk etmek zorunda kaldığı yarışı ikinci olarak tamamlamış.

Bu pabuçlar bize çok yabancı. İbrahim Kaş Büyükşehir Belediye maçında Gökhan’a kroşe çakarken o pabuçlar bize o kadar uzak ki. Demirören “seçimi Aksu kazanırsa kulüp bana olan borcunu hemen ödesin” derken o pabuçlar kabaetimizi öylesine tekmeliyor ki.

Rekabeti mevcut ekonomik sistemin değil de tüm zamanların vazgeçilmezi sayanlar için anlaşılmaz bir duruşu var bu pabuçların. Hem rakipsin hem yardım ediyorsun. Oysaki yükselmek için gerekirse birilerinin sırtına basmanı salık verir her çok bilen. Rakip gelmiş önünde düşmüş; basıp yükseleceğine tutup kaldırıyorsun yerden. Kürsü yolu açıyorsun durduk yere.

Hayattaki tek şansları koşmak olan insanlar için yaşamla ölüm arasında bir çizgi bu pabuçlar. Daha 15 yaşındayken ayda 300 dolar için ailenden, yurdundan kopararak uzak diyarlara transferini sağlayan pabuçlar onlar. Yoksulluğuyla, sıtmalı çocuk fotoğraflarıyla tanınan bir ülkede yurt dışı vizesi olan pabuçlar. Aynı talihsiz coğrafyadan çıkıp gelen rakibe, düşman gözüyle bakmayı mümkünsüz kılan pabuçlar. Empati pabuçları.

O pabuçlar bize, rekabetin kuzeyce yaşanmak zorunda olmadığını gösterdi. Rakiplerin yumruklanmak zorunda olmadığını hatırlattı. Oysa o yumruklar bize o kadar tanıdık ki. Karabük ve Düzce, iki benzer kent. Birisinde demir çelik, diğerinde orman kerestecilik ile uğraşıyor insanlar. Her ikisinde de hayat zor. İbrahim Karabük’ten, Gökhan Düzce’den çıkıp gelmiş. İşte iki Batı Karadenizli erkeğin dayanışma duygusundaki karadelik o yumruklar. “Beşiktaş benim aşkım” demeçlerinin hemen ardından maazallah bir gün evlendiğinde eşine neler yapacağının muştucusu o yumruklar.

Tıpkı başkanı Demirören gibi. Sahaya paf takımla çıkacakken masada güm güm inleyen yumruklar. 45 saniyelik basın toplantısında sımsıkı sıkılmış, insanda ne akıl ne izan bırakmış olan yumruklar. Sadece bir an için, tirübün temizlikçisi Karagümrüklüleri selamlamak amacıyla işaret ve serçe parmağı havaya kalkan, diğer üç parmağın önde birleştiği, birlik ve beraberlik yumrukları…

O küçücük pabuçların bir tekine bile layık olamayan, silinip gitmeye mahkûm yumruklar. Yumruklarınız…

Not: Geçen hafta Hrant Ağabey için yazdığım yazıyı “Futbol bizde kalsın beyaz adam, sen yeşil dolarlarını al ve git!” diye bitirmiştim. Meğer Hrant Ağabey gençliğinde “Beyaz Adam” adlı bir kitabevinde çalışmış. Tüm olası yanlış anlamaları giderebilmek umuduyla bu bilgiye sonradan ulaştığımı not düşmek istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini...

Ortasına stat kondurulan Huzur

Ahmet Orhan - 14 Ağustos 2010 Hasret bitiyor ve bugün adı iyice kafa karıştırıcı olmaya başlayan ligimiz başlıyor -ligine reklam alan başka bir federasyon var mı acaba?- Bu vuslat haftasına eşlik eden iki adet konumuz var, çıldırtıcı boyutlara ulaşan sıcaklar ve Ramazan. Geçen yıl Manisasporlu Meduna’nın yürekleri hoplatan baygınlığı hala belleklerimizdeki yerini koruyor. Maçlarda su molaları verilecek, maçlardan sonra başarısız olan takım oyuncularının formsuzlukları oruca bağlanacak ve tüm bu süre boyunca futbolun insani boyutu üzerine farkındalığımız biraz daha artacak. Futbolun insani boyutundan söz etmek tuhaf geliyor kulağa. Hem sahada hem de tribünlerde robotlar değil; insanlar var elbette. Ancak endüstriyel vaziyetlerin bizi getirdiği noktada “hakem de insan, canım!” gibi absürt cümleler kurabiliyoruz. Çünkü endüstri, şovun sürüp gitmesi için durdurulamayan bir taşkın gibi önüne çıkanı silip süpürebiliyor, bunda bir beis görmüyor. 2010 Dünya Futbol Şampiyonası’na hazırlanan Gü...

AlKaraKartal'dan devam!

Bugün BirGün'deki yazılara ara verdim. Tekrar başlar mıyım, başlarsam ne zaman başlarım, bilmiyorum. Aradan geçecek olan zamanda eski günlerdeki gibi dünyaya AlKaraKartal'dan devam edeceğim. Alkara 'da görüşmek üzere.