Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Futbolun Doğruları ve Delegasyon

Ahmet Orhan - 28 Ağustos 2010 Geçen hafta Beşiktaş ve Galatasaray’ın yenilgileri üzerine yeniden o bildik tartışma başladı. Yabancı teknik direktörler Türkiye’yi tanımıyor. Başarısız sonuçların faturası böylelikle “yabancı” hocalara kesilmiş oldu. Avrupa’nın beşinci büyük ligi olma iddiasındaki Spor Toto Süper Ligi’nin hala tanınmayı talep ediyor olmasındaki çelişki kimsenin dikkatini çekmiyor. Hem beşinci büyük olmayı hem de tanınmayı talep edenler, farkında olmadan ya ülkeye getirilen teknik adamların sadece 4 büyük ligi izleyebilme kapasitesine sahip olduklarını ya dördüncü ile beşinci arasındaki farkın ciddi bir uçurum olduğunu ya da Avrupa’nın sadece dört büyük ligden oluştuğunu, beşincisinin yalan olduğunu gizliden kabul etmiş oluyor.

Her ligin kendi yerel farklılıklarının önemli olduğunu kabul etmekle birlikte futbolun doğrularının da hakkını teslim etmek gerekiyor. Beşiktaş-İBB Spor maçının başından sonuna ev sahibi takımın üstün bir maç çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Belediyeciler ikinci yarıda iki gol pozisyonuna girip ikisini de gole çevirdiler. Aynı biçimde Galatasaray – Bursaspor maçında da Galatasaray’ın 90 dakika gol kovaladığını izledik. Bursaspor ilk yarıda iki pozisyondan birini, ikinci yarıda ise neredeyse girdikleri tek gol pozisyonunu değerlendirerek maçtan galip ayrıldılar.
Lafı çok uzatmadan şunu söyleyeyim, her iki teknik adamın da saha sürdükleri gol ayakları biraz daha becerikli olsalar, bugünlerde konuşulacak olan şey teknik adamların ‘yanlışları’ olmayacaktı. Ama sorun kimilerince Türkiye’yi tanımak/tanımamak ekseninde konunca şu soruyu da sormak gerektiğini düşünüyorum, acaba ortada tanınacak sürekliliğe sahip bir Türkiye futbolu var mı? Bu soruyu yönetim-hoca ekseninde biraz açmak istiyorum.

Biraz geriye gidelim. Türkiye Karması’nın 2010 Dünya Futbol Şampiyonası’na katılamayacağı belli olduğunda Fatih Terim istifa etmiş, Federasyon da yeni teknik adam arayışlarına başlamıştı. O günleri hatırlayalım, Federasyon’un aday kadrosunda birçok hoca vardı. Ancak çok az kişinin dikkat çektiği konu, Türkiye Karması’nın altyapı hocalarının da A takım hocasıyla birlikte gelip birlikte gittiğiydi. Bu durum ister istemez belli bir sisteme sahip olmasını istediğimiz Karma’yı besleyecek yer altı sularının sürekli olarak yatağının değiştirilmesi sonucunu doğuruyor. Böylelikle Federasyon’un önümüzdeki yıl oynanacak U19 turnuvasında oynayacak genç futbolcular konusunda oluşturulmuş belleği de bir anda yok oluyor. Sadece bu da değil elbette, artık bir planlama konusu olan futbolda bu yıl U17’de oynayacak futbolcuların kaç tanesinin, hangi koşullar altında 2014 Dünya Kupası’nda Türkiye Karması’nda forma şansı bulabileceğine ilişkin envanter de yitip gitmiş oluyor. Yani tüm Türkiye’yi ilgilendirebilecek Karma konusunda, Türkiye bile Türkiye’yi tanıyamıyor, bilemiyor. Guus Hiddink’in kuracağı sistemin onun gidişinden sonra da sürüp sürmeyeceği konusunda herhangi bir güvencemiz var mı?

Bir ülke futbolunda yerel karakteristiğin önemi yadsınamaz; ancak olduğundan daha da fazla bir şeymiş gibi göstermek de herhangi bir fayda sağlamaz diye düşünüyorum. Federasyon ve kulüpler bazında futbolun evrensel doğrularını yerine getirmek konusunda fazlaca ağırdan aldıktan sonra ülkeye gelen teknik adamları bizi tanımadıkları için başarısız olmakla suçlamak pek de hakkaniyetli olmuyor. Fenerbahçe son 12 yılda (A. Yıldırım’ın görev süresi) tam 13 hoca değiştirdi (Daum iki kez geldi). Beşiktaş, 10 yılda 9 değişiklik yaptı (sadece 6 yıllık Demirören karnesinde 6 hoca var). Galatasaray tabelasında da son 10 yılda 9 farklı hoca görüyoruz (F. Terim iki kez geldi). Andığımız toplam 31 hocadan 19’u yabancı, 22’si yerli. Yani sadece yabancılar değil; yerli hocalar da Türkiye’yi tanımakta biraz zorlanmış olmalılar ki, süreklilik sağlayamamışlar.

Teknik adamlar, yönetimin isteklerini yerine getirmeye başladıklarında kendi sistemlerinden vazgeçerek başarısızlığa mahkûm oluyorlar. Yönetime direnen hocaların ömrü de zaten malumumuz. Türkiye’de futbolu yönetenlerin görev delegasyonu konusunda net bir başarısızlık sergiledikleri aşikâr. Bu zihniyeti bugüne kadar Fatih Terim (sadece Galatasaray’ın ilk döneminde), Mustafa Denizli (Fenerbahçe’de değil, Beşiktaş’ta), Ertuğrul Sağlam (Beşiktaş’ta değil; Kayseri ve Bursa’da) ve Şenol Güneş (Karma’da değil yeni yeni Trabzon’da) dışında kimse aşamadı. Ne Löw ne Del Bosque ne de Rijkaard.

Bu yıl önümüzde bir Fenerbahçe örneği var. Delegasyon konusunda önemli bir adım atarak ‘özkaynakları’nı harekete geçirdiler. Önce sportif direktörlük ardında hocalığa getirilen Aykut Kocaman’ın performans seyri ve kulübünün ona göstereceği tahammül düzeyi belki de ülkemizde gerçek bir yönetim devrimine dönüşecek. Ya da aynı tasın aynı hamam kurnasına doldur boşalt taktiğine talim edeceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s