Ahmet Orhan - 02.01.2010 Geride bıraktığımız haftanın en önemli konusu futbol federasyonumuzun 2016 Avrupa Şampiyonası’nın ev sahipliğine talip olmasıydı. Böyle olur, futbola ara verilen zamanlarda bu tür masa başı etkinlikleri gündeme yerleşir. Futbolsuzluktan tansiyonu düşen bir kısım müptela da çaresiz, ilgilenir spor sayfalarına düşen bu kuru sıkı haberlerle.
Her şampiyonanın ve her olimpiyatın yılmaz adayı ülkemiz, bu sefer de 2016’da Avrupalıları evimize davet etmek istediğini bildirecek UEFA’ya. Fakat misafirler biraz müşkülpesent ve nanemolla olduğu için UEFA bazı ölçütler koyuyor. Maçları hangi şehirlerde oynatacaksın, bu şehirlerin ulaşım durumları nedir, barınma kapasiteleri yeterli mi, bar-pub-disko durumları nasıl vb. pek çok soruyu yanıtlaması gerekiyor adayların. İşte bu soruları yanıtlayabilmek için bizim federasyonun önünde iki seçenek vardı, bunlardan birincisi turnuvayı ülkeye eşit oranda yayıp önündeki altı yılı bu bölgelerin kalkınması için bir fırsat olarak görmesiydi. İkincisi ise başını ağrıtacak bölgelerden uzak durup zaten gelişmiş (!) olarak kabul edilebilecek kentleri öne çıkararak durumu idare etmesiydi. Hangi yolun seçildiğini söylemeye gerek var mı, elbette ikincisi. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Kayseri, Konya, Eskişehir ile adayız. İstanbul olmazsa olmaz kontenjanından yer buldu kendisine. Onca bakanın, bürokratın yaşadığı Ankara’nın listede olması da anlaşılır. İzmir, büyük stadı ve nadide bir kıyı kentimiz olması hasebiyle listeye girmeliydi elbette, tıpkı gerçek bir futbol kenti olan Bursa ve Adana gibi. Antalya’nın deniz turizmi açısından listede olduğunu sanıyorum, Konya inanç turizmi, Kayseri ise cumburbaşkanlığı kontenjanı nedeniyle listede olsa gerek. Eskişehir’in de Ankara’ya yakınlığı rol oynamış olabilir.
Bu liste açıklandıktan sonra tartışmalar iki konu da yoğunlaştı. Bunlardan bir tanesi aday kent İstanbul’un seçilmiş stadlarıydı. Fenerbahçe’nin Kadıköy arenası, Saraçoğlu, maçların oynanacağı stadlar arasında yer almıyordu. Kendisi ayrı bir cumhuriyet olan Fenerbahçe yönetimi federasyona bu konuda bir nota vermekte gecikmedi. Birkaç gün önce Independent’da yayınlana bir yazıda İngiliz muharririn “ölmeden önce mutlaka gidin ve bir maç izleyin” dediği İnönü stadının da listede olmaması biraz tartışıldı. Federasyon, maçların İstanbul ayağının Türk Telekom Arena tabelasında (henüz bu ad ile bir stad olmadığı için), finalin ise moda deyimle Zulimpiyat stadında oynanacağını açıkladı.
Ama asıl tartışma, Trabzon gibi bir futbol delisi kent ile Diyarbakır gibi “varlığı bir dert, yokluğu bir yara” olan kentin listede yer almamasıydı. Aslında bu iki kentin yokluğunu federasyonun iki hassasiyetiyle açıklayabiliriz. Rahip Santorio cinayetinden sonra hiçbir Avrupalıyı Trabzon’a getirtemeyeceğini düşünmüş olabilir federasyon. Şampiyonanın yapılacağı tarihe kadar ülkenin ‘milli birlik ve bütünlüğü’ne halel gelmiş olabileceği korkusu da Diyarbakır adına rol oynamış olabilir, değil mi?
Oysa ne garip, ülkenin neredeyse tüm stadlarının inşaatında Trabzon menşeili ‘laz müteahhit’ler ve Kürt işçiler yer almıştır. Antalya başta olmak üzere hizmet sektörünün en önemli işgücünü yine Kürtlerin oluşturduğunu bilmeyen var mı?
Şaka bir yana. Açıkça görülen o ki, federasyon bu başvurusunun altyapı eksikliği ve güvenlik gerekçeleriyle iptal edilmesini istememiş. Oysa altı yıl sonraki bir şampiyonaya tüm dertlerinden, sıkıntılarından arınmış bir ülke olarak girme özgüvenininhissedilmediği ve bu iradenin gösterilemediğinin açık bir kanıtı oldu başvuru dosyası. Mevcut iktidarın biçimlendirdiği federasyon bize hükümetin vizyonu açısından da bir ipucu verdi. Açılımı buradan da okuyabilir, sonraki maçlarımıza bakabiliriz.
Her şampiyonanın ve her olimpiyatın yılmaz adayı ülkemiz, bu sefer de 2016’da Avrupalıları evimize davet etmek istediğini bildirecek UEFA’ya. Fakat misafirler biraz müşkülpesent ve nanemolla olduğu için UEFA bazı ölçütler koyuyor. Maçları hangi şehirlerde oynatacaksın, bu şehirlerin ulaşım durumları nedir, barınma kapasiteleri yeterli mi, bar-pub-disko durumları nasıl vb. pek çok soruyu yanıtlaması gerekiyor adayların. İşte bu soruları yanıtlayabilmek için bizim federasyonun önünde iki seçenek vardı, bunlardan birincisi turnuvayı ülkeye eşit oranda yayıp önündeki altı yılı bu bölgelerin kalkınması için bir fırsat olarak görmesiydi. İkincisi ise başını ağrıtacak bölgelerden uzak durup zaten gelişmiş (!) olarak kabul edilebilecek kentleri öne çıkararak durumu idare etmesiydi. Hangi yolun seçildiğini söylemeye gerek var mı, elbette ikincisi. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Kayseri, Konya, Eskişehir ile adayız. İstanbul olmazsa olmaz kontenjanından yer buldu kendisine. Onca bakanın, bürokratın yaşadığı Ankara’nın listede olması da anlaşılır. İzmir, büyük stadı ve nadide bir kıyı kentimiz olması hasebiyle listeye girmeliydi elbette, tıpkı gerçek bir futbol kenti olan Bursa ve Adana gibi. Antalya’nın deniz turizmi açısından listede olduğunu sanıyorum, Konya inanç turizmi, Kayseri ise cumburbaşkanlığı kontenjanı nedeniyle listede olsa gerek. Eskişehir’in de Ankara’ya yakınlığı rol oynamış olabilir.
Bu liste açıklandıktan sonra tartışmalar iki konu da yoğunlaştı. Bunlardan bir tanesi aday kent İstanbul’un seçilmiş stadlarıydı. Fenerbahçe’nin Kadıköy arenası, Saraçoğlu, maçların oynanacağı stadlar arasında yer almıyordu. Kendisi ayrı bir cumhuriyet olan Fenerbahçe yönetimi federasyona bu konuda bir nota vermekte gecikmedi. Birkaç gün önce Independent’da yayınlana bir yazıda İngiliz muharririn “ölmeden önce mutlaka gidin ve bir maç izleyin” dediği İnönü stadının da listede olmaması biraz tartışıldı. Federasyon, maçların İstanbul ayağının Türk Telekom Arena tabelasında (henüz bu ad ile bir stad olmadığı için), finalin ise moda deyimle Zulimpiyat stadında oynanacağını açıkladı.
Ama asıl tartışma, Trabzon gibi bir futbol delisi kent ile Diyarbakır gibi “varlığı bir dert, yokluğu bir yara” olan kentin listede yer almamasıydı. Aslında bu iki kentin yokluğunu federasyonun iki hassasiyetiyle açıklayabiliriz. Rahip Santorio cinayetinden sonra hiçbir Avrupalıyı Trabzon’a getirtemeyeceğini düşünmüş olabilir federasyon. Şampiyonanın yapılacağı tarihe kadar ülkenin ‘milli birlik ve bütünlüğü’ne halel gelmiş olabileceği korkusu da Diyarbakır adına rol oynamış olabilir, değil mi?
Oysa ne garip, ülkenin neredeyse tüm stadlarının inşaatında Trabzon menşeili ‘laz müteahhit’ler ve Kürt işçiler yer almıştır. Antalya başta olmak üzere hizmet sektörünün en önemli işgücünü yine Kürtlerin oluşturduğunu bilmeyen var mı?
Şaka bir yana. Açıkça görülen o ki, federasyon bu başvurusunun altyapı eksikliği ve güvenlik gerekçeleriyle iptal edilmesini istememiş. Oysa altı yıl sonraki bir şampiyonaya tüm dertlerinden, sıkıntılarından arınmış bir ülke olarak girme özgüvenininhissedilmediği ve bu iradenin gösterilemediğinin açık bir kanıtı oldu başvuru dosyası. Mevcut iktidarın biçimlendirdiği federasyon bize hükümetin vizyonu açısından da bir ipucu verdi. Açılımı buradan da okuyabilir, sonraki maçlarımıza bakabiliriz.
Yorumlar
Yorum Gönder