Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Kale Düştü Kel Göründü

2009-2010 sezonu bir ihtilala sahne oldu. 3 büyüklerin egemenliği Bursaspor tarafından ağır biçimde tehdit edildi ve alaşağı oldu. Hem de geçen sezonun Sivasspor’una göre çok daha büyük bir sempati kazanarak.

Ahmet Orhan - 19 Mayıs 2010 Bir takımını Gökçek projesine kurban veren Türkiye Süper Ligi tatsız başlamıştı. Ankaraspor’un düşürülene kadar maç yaptığı rakipleri açısından da, maç yapmadan 3 puanı cebe indirecek olan diğer takımlar açısından da ortada bir haksızlık vardı. Bu küme düşürülme Sivasspor ve Manisaspor gibi takımların ligde kalmasını sağladı dersek yanlış söylemiş olmayız. Ankaraspor karşısındaki kararlı tavrını Diyarbakırspor karşısında sürdüremedi Federasyon. İstanbul BB ile oynana ve son dakikalarda tatil edilen maçın skoru 1-0 tescil edilerek “hükmen” küme düşürülmeye hükmedilemedi. Bu da ne denli eyyamcı bir futbol mevzuatımız olduğunu bir kez daha gösterdi bize.

Öte yandan Bursaspor fırtınası, formsuz 3 büyüklerin tatsız tuzsuz maçlarıyla idare etmeye mahkûm futbol izleyicisi için harika bir nefes alma ortamı sağladı. Sağlam ve öğrencileri asıl sorunun kulüpler arasındaki mali uçurum olmadığını; futbolun ticari bir meta olarak algılanışının kalıcı başarısızlığı beraberinde getirdiğini gösterdi. Şampiyon olamasaydı bile, Ozan İpek ve Volkan Şen gibi genç, güçlü ve yetenekli futbolcularla Ali Tandoğan ve Hüseyin Çimşir gibi deneyimli ve kurt futbolcuların mükemmel bir uyumunu ortaya çıkardığı için Ertuğrul Sağlam hiç tartışmasız liglerimizin en iyi teknik adamı koltuğuna oturmayı hak etti. Bir zamanlar UEFA’nın da öngördüğü gibi önümüzdeki yıllarda kendisini üst düzey liglerde görmek çok mümkün.

Devre arası yapılan naklen yayın ihalesini 321 milyon USD ile kazanan yayıncı kuruluş, ihalenin ertesi günü marka değerini yükseltme operasyonuna başladı. O markada şimdi Bursaspor’un amblemi var.

Z Raporu

İhtilal var… BURSASPOR

Yeşil Timsahlar ligin başından beri, üç büyüklerin tahakkümündeki lig tiyatrosunun pespayeliğini ve aldatmacasını gösterdiler. Mütevazı bir kadroyla kaşar aktörlere “oyunculuk” dersi verdiler. Beşiktaş’ın gözden çıkardığı Ali Tandoğan ve Zapatocny’nin yanına Ozan İpek ve Volkan Şen gibi iki değer yaratan Bursaspor, İvan Ergiç’in Marksist bilincini de yedeğine alarak ligin maskesini düşürdü. Çok para harcamak, yabancı futbolcu ve teknik direktör peşinde koşmak yerine yetkilerine karışmadıkları bir hocaya güvenmenin karşılığını aldılar. Eğer Sağlam ve ekibi bu başarıyı kalıcı kılabilirse işte o zaman gerçekten marka değeri olan bir lige kavuşabiliriz. Lig kupasının Anadolu’da kent kent gezebileceğini gösteren bu şampiyonluğun değerinin önümüzdeki yıl daha fazla hissedileceğini söyleyebiliriz. Antep, Gençlerbirliği gibi takımların da artık zirveye oynama iştahları kabaracaktır. Ligin en başında şampiyonluğa ipotek koyan İstanbul büyüklerinin silkinmesine, kesenin ağzını açarken kılı kırk yarmasına neden olacaktır. Bu şampiyonluğun bir başka anlamı da kurtuluşu ancak kapağı 3 büyüklerden birine atmakta gören futbolcu zihniyetinin değişmesi olabilir. Türkiye futbolundaki bir çaresizlik duygusunu yıkan Trabzonspor başarısının arkasını getiremeyince lig yine İstanbul merkezli bir tiyatroya dönmüştü. Dileğimiz Bursaspor’un bu başarıyı sürdürülebilir kılması. Bunca övgüden sonra ağzımızda kalan kekre tadı da anmadan geçmeyelim. Bursa taraftarının başkent takımına olan ilgisini Diyarbakırspor’dan esirgemesi ve hasmane tavırları hiç yakışmadı. Can sıktı.

Ters köşe… FENERBAHÇE
Sezona Daum’la başlama kararı alarak herkesi şaşırtan Fenerbahçe için yapılan yorumlar, Aziz Yıldırım’ın Türkiye Ligi’nde şampiyonluk istediği, Avrupa’yı arka plana ittiği biçimindeydi. İlk sekiz haftada şampiyon ilan edilmişti, son 9 haftaya girilirken yarıştan koptuğu bildirildi. Fenerbahçe favori gösterilirken de gözden düştüğünde de yorumcuları ters köşeye yatırmayı bildi. Aziz Yıldırım’ın Samandra çıkartması takıma gaz verirken, gaz sancısı çeken bazı futbolcuların oyunu çirkinleştirdiğine de tanık olduk. Tekmeli, yumruklu, hafriyatlı geçen Beşiktaş maçı ve bir hafta sonra Ali Sami Yen’deki golsüz ama nefes kesen Galatasaray – Bursaspor maçı sonrası yeniden şampiyonluğun ilk adayı oldu. Ama sonra ligin ezberi bozuldu, oligarşinin kalesi düştü. 6 Haziran 1971’de Beşiktaş’ı yenen ve Ankaradaki Galatasaray – PTT maçının haberini yanlış alan Fenerbahçe yine Şampiyonluk turu atmış; ancak TRT Radyosu’ndan gelen haberle yıkılmışlardı. Tarihin bu ilginç tezahürü 39 yılda bazı şeylerin hiç değişmediğini gösteriyor. Ama değişen, kaybetmeyi bilmeyen bir camianın kendi statlarını ateşe vermekten çekinmeyen Neronvari taraftarı olmuş. Bilica’nın kazı çalışmaları sonucunda tüm ülkeden gördüğü tepki, bir biçimde tecelli etti ve Fenerbahçe herkesi bir kez daha ters köşeye yatırdı.

Ah be kardeşim… GALATASARAY
Sezona neredeyse tatil yapmadan başlayan Galatasaray, Frank Rijkaard’ı gelmeye ikna etmekle en büyük sükseyi yapmıştı. Maç öncesi kampı kaldırarak futbolumuzda bir devrimi hayata geçirmek isteyen Rijkaard, henüz nesnel şartların oluşmadığını anladığında baronların hedef tahtasına çoktan oturmuştu. 7’de 7 ile lige başlayan ve hücum hattıyla gözleri kamaştıran Galatasaray’ın başına ne geldiyse Fenerbahçe maçında geldi. O hafta Kadıköy’de hem 3 puanı hem de Baros’u bırakmışlardı. Yine baronlara göre başarısızlığın nedeni devre arasında Nonda’nın gönderilip Jo’nun kiralanmasıydı. Oysa o sıralarda Galatasaray Avrupa Ligi’nde gruplardan çıkmış, çok da parlak günler geçirmeyen Athletico Madrid ile umutları bahara taşımayı bilmişti. Devre arasında Neil, Jo ve santos’la kadrosunu güçlendirmeyi deneyen Rijkaard, Neil’in performansından hak ettiği övgü bakiyesini Santos’un eh, Jo’nun ise kötü performansıyla harcayarak üste borca girdi. Nihayet sorunu toplam kalite yönetimine havale etmesi çok eleştiri aldı; ancak haklı olup olmadığı konusunda pek konuşulmadı. Baros ve Kewel’ın sakatlıkları bu kadar uzamasa şu an farklı bir Galatasaray’dan, farklı bir Rijkaard’dan söz ediyor olabilirdik. Ama olmadı. Antalya maçında Sami Yen tribünlerinin söylediği şarkı gibi “Ah be kardeşim başına neler geldi…”

Canın sağ olsun Denizli… BEŞİKTAŞ
Bu sezon her iki kupayı olmasa bile en azından lig kupasını alsa, kimse şaşırmayacaktı. Mustafa Denizli durmadan şapkayı yokladı, tavşanı bulamasa da rakiplerine o korkuyu hep verdi. Geçen sezon olduğu gibi bu sezonda birkaç kez küllerinden doğdu Beşiktaş. Ama Tabata, Nihat ve Nobre tam bir hayal kırıklığı yarattı ve Kara Kartal İzlanda’dan gelen kül bulutlarının altında tüm uçuşlarını tehir etmek zorunda kaldı. Fenerbahçe maçında Göçek faciasına uğramasaydı son hafta inanılmaz bir finale sahne olacaktı ligimiz. Sezona Demirören protestolarıyla başlayan tribünler, şampiyonluktan kopunca biraz kendine geldi ve hep sahip çıktıkları hocalarına dört elle sarıldılar. Devre arasında bir dönem daha başkan seçilen Demirören’le uğraşmayı bırakarak asıl işlerine döndüler. Uğradıkları haksızlık duygusu onları bütünleştirirken, sakatlıklarla boğuşan Denizli’nin gözlerini yaşartacak bir besteyle umutlarını önümüzdeki sezona taşıdılar: “iyisiyle kötüsüyle bir sezon geçti, canın sağolsun Denizli”.

Biraz köfte biraz kolbastı biraz intikam… TRABZONSPOR
Şampiyonluk yarışına pek heves etmeyeceği erkenden belli olan Trabzonspor, Urfa’da ele geçirdiği Ziraat Kupası’yla birlikte amacına ulaşan ilk takım oldu. Sezon ortasında gerçekleştirilen Şenol Güneş operasyonu kente yepyeni bir hava getirdi. Güneş gelir gelmez kaleci Onur, Alanzinho ve Serkan Balcı’yı yeniden yarattı. Bu reanimasyon sürecini Barış Memiş gibi bir yeteneği yedek kulübesinde yaşlanmaktan kurtararak taçlandırması pek çok futbolseverin en büyük dileği. 1996’nın intikamı artık yalandan bir slogan gibi kalacakken son hafta Güneş’in öğrencileri ağır bir hesap ödettiler Fenerbahçe’ye. Bu hesabı kesmekle kendi haleflerine de geç işareti yapmış oldular, elbette İ. Toraman’ın da katkılarıyla. Trabzon kenti, o bildiğimiz tavrıyla “İstemezük” naralarını bir süreliğine askıya almayı başarabilirse, Trabzonspor eski günlerindeki gibi her sezon kafaya oynama şansı yakalayacaktır mutlaka; elbette kupa ve lig çelmesi taktığı Fenerbahçe’den gelecek karşı hamleyi hep bekleyerek.

Sessiz sedasız… BÜYÜKŞEHİR BLD. SPOR
Belediyespor lig boyunca ara ara çıktı gökyüzüne seyretti alemi, ara ara da indi yeryüzüne alem seyretti onu. Bir pankartın iki ucundan tutacak kadar bile taraftarı olmayan bir futbol takımının ligin değişmezleri arasında bulunması gerçekten ilginç. Yeniliyorsunuz, sizi kınayan tribün yok. Yeniyorsunuz, sizi alkışlayan tribün yok. Kendi kendinize oynuyorsunuz yani. Bu durumda Abdullah Avcı’nın hocalık refleksleri için yorum yapmak güçleşiyor. Mustafa Denizli ile beraber ligimizin en aklı başında açıklamalarını yapan, gerilimi değil; uzlaşmayı ve hoşgörüyü ön plana çıkaran Avcı’nın stres altındayken de aynı tavrı koruyacağına eminim; ama seyirci baskısının yoğun yaşandığı takımların birisinin başında görsem, kendi adıma rahatlayacağım.

Bando mızıka eşliğinde… ESKİŞEHİRSPOR
Elindeki kadroya bakacak olursak, Es-Es’in maçlarından daha fazla keyif alıyor olma hakkımız vardı. Zaman zaman heyecan verici sonuçlar alsa da genelde, uzun toplarla defans arkasına sarkmayı hedefleyen futbol anlayışı keyif vermedi izleyenlere. Rıza Hoca, zaman zaman taraftarla arasının gerilmesine rağmen ligi 3 puanla kapatmasını bildi. Önümüzdeki sezona Batuhan’u da dahil ederek daha güçlü bir forvet hattıyla girecek olan hocanın son maçta 15 yaşındaki Nuri Aydın’ı oynatması da umut vericiydi. Bando takımıyla lige renk katan Eskişehirspor taraftarı, kentteki futbol ilgisinin 70’lerdekinden daha az olmadığını gösterdi.

Liderlik zor zanaat… KAYSERİSPOR
Ligin ilk yarısını lider kapatacaktı. 17. Hafta geldiğinde içerideki maçta Antalyaspor’a puan kaybedince hem liderlikten hem de kendilerine gösterilen sempatiden oluverdiler. Bir anda Sivasspor sendromuna kapılan bir Kayserispor görüverdik. Ligin ikinci devresi başladığında ise sakatlıklarla boğuşan Tolunay Hoca, ilk devredeki başarısından uzak bir görüntü çizdi. Az gol atan bir takım görüntüsü vermekle birlikte Makakula gibi bir kral yarattılar.

Seven herkesin yaşayacağı bir durum… ANTALYASPOR
Ligin 11. Haftasında içerde oynadıkları Bursa maçındaki bir görüntü, Antalyaspor’un ligdeki varlığına şükran duymamızı sağladı. Kaleci Ömer Çatkıç bir pozisyonda sakatlandığında tribünlerde gözyaşı döken bir kadının görüntüsü geldi ekrana. Bu kadın sahada büyük bir acı çektiği anlaşılan Ömer’in eşiydi. Özge Hanım bu görüntü için “Seven herkesin yaşayacağı bir durumdu” dedi. Bu görüntü futbolcuların da bir insan olduğunu hatırlattı bize. Futbolcuların birer sevgili, eş, baba, evlat olduklarını biraz da utanarak yeniden hatırladık. Kritik haftalarda aldıkları puanlarla ligin sürprizlere imza atan takımı oldu Antalyaspor. Necati Ateş’in geç de olsa takıma katılmasıyla giderek yükselen bir grafik çizdiler. Özellikle kupa performansları görülmeye değerdi. Fenerbahçe’yi 4-3 ve Galatasary’ı 2-1 yenerek çıktıkları yarıfinalde Trabzonspor’a boyun eğmek zorunda kaldılar. Lig maçlarında da 3 büyüklere kök söktürdüler; ancak hiçbirisinde galip gelmeyi başaramadılar.

Doğrudan tesir… GENÇLERBİRLİĞİ
Thomas Doll’ün katkısı Gençlerbirliği’nin göze hoş gelen bir futbol sergilemesini sağladı. Önceki yıllardan aşinası olduğumuz 3 büyüklere galebe çalma geleneğini bu yıl sürdüremediler. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Bursaspor’dan puan çalarak ligin gidişine doğrudan etki ettiler. Mustafa Pektemek beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştiremese de Hurşut’un futbolumuza kazandırılmasını alkışlamak gerek.

Gökçek ve biz… ANKARAGÜCÜ
Melih Gökçek’in Keçiörengücü’nden bu yana futbola ilgisi bilinir. Ankaragücü ile hep flört halinde olan Başkan, Belediye bünyesinde kurduğu, sonradan şirketleştirdiği Ankaraspor’u bir truva atı gibi kullanarak Ankaragücü’ne sızmayı başardı. İki kulübün birleşmesi sonucu Ankaragücü 44 futbolcuyla ligin en geniş kadrosuna sahip takım oldu. Ancak bu bolluk onlara pek yaramadı. Lemerre gibi değerli bir hocaları olmasına rağmen zaman zaman mahalle takımları gibi oynadı. Yöneticilik açısından da iyi bir sınav vermediler. Ligin 33. Haftasındaki Fenerbahçe maçına haftalar kala ortamı geren, gereksiz ve temellendiremedikleri iddialarla kamuoyunu meşgul ettiler.

Veee Vural Yılmaz… KASIMPAŞA
Hangi takımı çalıştırsa olay yaratan Vural Hoca Kasımpaşa’ya geldiğinde hanede üç beş puan ya vardı ya yoktu. Fenerbahçe ve Trabzonspor’u 3-1’lik skorlarla yenerek büyük sükse yaptılar. Beşiktaş’la yaptıkları 2-2’lik maç Beşiktaş için sonun başlangıcı oldu. Türkiye karması hocalığı için bir ara motivasyonu dağılan Yılmaz Hoca, yarattığı süksenin ardından sessiz sedasız sıradan takımın hocası oluverdi yeniden. Ama böylesine kötü bir başlangıç yapan takımı ligde tutması büyük bir başarıydı.

Varyemez amca… GAZİANTEPSPOR
Başkan İbrahim Kızıl Beşiktaş üzerinden İstanbul ile kurduğu köprü üzerinden yüksek meblağları Antep kasasına indirmeyi başardı. Ama kadrosu geçen yıllardaki başarıları yakalamaktan uzak kaldı hep. Oysa Jose Couceiro gibi iyi bir hocaları vardı. Başkan Kızıl, “Bursaspor’un yerinde ben olmalıydım” demeciyle bu sezon olmasa da önümüzdeki sezon için hamleler yapacağı beklentisi doğurdu. Diyarbakırspor’a karşı gösterilen ırkçı-ayrımcı tavrın başrolünde Bursaspor olduğu için Antep taraftarının yaptıkları gözden kaçtı; ama vicdanlardaki hükmü sabittir.

Düşmedik ey halkım… MANİSASPOR
Mesut Bakkal dışında Mustafa Denizli ve Ersun Yanal gibi iki önemli futbol adamının da tedrisatından geçmiş bir kulüp olarak Manisaspor’un nasıl bir saikle mücadele ettiğini anlamak zor oldu bu yıl. Reha Kapsal ile yoluna devam ediyor olsa da ya şehirde ya da kulüpte bir aşı tutmama hali olduğunu söylersek yanlış olmaz.

Baştan ayağa… SİVASSPOR
Küme de kaldılar. Ancak geçen yıl başa oynarken bu yıl ayağa düşmelerindeki şifre yine geçen yılın son haftalarında gizli olsa gerek. Başarıyı taşıyamamak, ne olduğunu bilememekle ilgili bir durum. Sivas’ın futbol takımı olmakla askeri bir tabur olmak arasındaki kalın çizgi Bülent Uygun’nun dikkatini çekmedi hiç. Yedek kulübesini tekmelediğinde, futbolcusunu tokatladığında kendisi başlatmıştı bu çöküşü. Çöken koğuşun altında maalesef Muhsin Ertuğral kaldı. Oysa daha iyi şartlarda bu ülke futboluna kazandıracağı çok şeyler olabilirdi.

Başın öne eğilmesin… DİYARBAKIRSPOR
Bu üvey evlat olma halini ilk kez bu yıl yaşamadı Diyarbakırspor. Ancak sezon başında “bizi denetleyin, yolsuzluk varsa ortaya çıkarın” diye feryat eden başkanları gibi taraftarlar da fevri bir tutumu kılavuz edindiler. Kendilerine yapılan her haksızlığa, fırsatçı medyanın haksızlık etmekte çekinmeyeceği biçimde yanıt verdiler. Oysa her şey güzel başlamıştı. Ziya Doğan gibi bir futbol emekçisinin yoktan var ettiği bir takımla Sivas ve Trabzonspor’u yenmişler Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan puan almışlardı. Önce hocayı ardından da itidali yitirdiler.

Biz ligden düşer olduk… DENİZLİSPOR
Aslında 2006’dan beri ligde misafir gibiydiler. Oysa eski günleri ne kadar parlaktı. Kentin tekstil piyasasının etkilendiği kriz takımı da etkilemiş olsa gerek. Ligin ikinci yarısında daha iyi top oynadılarsa da ligde kalmak için fazla bir şey yaptıkları söylenemez. Ligin tel örgüleri kaldırılan ilk stadına sahip Denizlispor, centilmen taraftarıyla hep ayrı bir yer tutacaktır gönüllerde. Bu düşme hikayesi onlar için bir kendine gelme vesilesi olur umarız.

Bir varmış bir yokmuş… ANKARASPOR A.Ş.
Ligin tadının tuzunun kaçtığı noktaya Ankaraspor denir. Federasyonun tanıdığı süre zarfında bir çözüm yolu bulunabilirdi; ancak Ankara’nın egemenleri bunu istemedi. Üç takımlı Başkent’in bir ayağını kesmekte beis görmediler. Her ne kadar bir uydu takım olsa da ligin en önemli renklerinden biriydi Ankara’nın panterleri. Eğer lige devam etselerdi düşen takımlar sıralaması kuvvetle muhtemel böyle olmayacaktı. Eğer bu yıl Ankaragücü küme düşseydi, Ankaraspor bir alt lige düşürülecekti. Ne ilginç, boynuzun kulağı geçtiği noktada kırılıverdiler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Sevgili Hrant Ağabey

Ahmet Orhan - 16 Ocak 2010 Üç yıl oldu, diyorlar. Doğrudur. Ala güvercin kanatlarını çırpıp göğe ağışının üçüncü yılı. Yokluğun hakkında konuşurken etnik meseleye dokunmayan birisini görsem, gidip öpesim geliyor. Ah bir görsem! Bu yüzden Türkiye ve Ermenistan karmalarının Erivan ve Bursa’daki maçlarından söz etmeyeceğim. Taksimspor formalı fotoğrafına bakıyorum arada sırada. Üç çubuklu formayla dimdik duruşunu seviyorum. Hani nasıl her bir dakika Türk olduğumu hatırlamıyor ve bunu kendime söylemiyorsam; senin Ermeniliğini de sürekli aklımda tutmuyorum. Ama yine de Taksimspor’un web sayfasında gezinirken şu satırlarda adını arıyorum: “Taksimspor, bünyesinde Lefter Küçükandoniadis, Garbis İstanbulluoglu, Varujan Arslanyan, Yervant Balci, Mehmet Özgül, Agop Yakar, Minas Asa ve Garo Hamamciyan gibi birçok sporcu yetiştirmiştir.” Kendimi avutuyorum sonra, sadece sporcuları yazmışlar “ünlü”leri de yazsalardı kesin senin adını da anarlardı. Sonra bir tokat gibi patlıyor suratımda bir adın yo