Ahmet Orhan - 8 Mayıs 2010 Urfa neden peygamberler kenti olarak anılıyor bilmiyorum. Ama Hızır ile İlyas’ın buluştuğu günde, yani bu hafta içinde iki Süper Lig takımını buluşturarak dikkatleri naklen üzerinde toplamayı başardı, Güneydoğu’nun ‘Paris’i!
Hızır ile İlyas’ın hikâyesini bilirsiniz. Bengisuyu (ab-ı hayat) aramaya çıkan iki arkadaş, dere tepe düz giderek yorgun argın bir dere kenarına gelirler. Soluklanmak ve karınlarını doyurmak için oturur ve çıkınlarından kurutulmuş balık çıkarırlar. Tam yiyeceklerken balık ellerinden kayar ve dereye düşer. Düşer düşmez de canlanır. İki arkadaş anlarlar ki bengisuyu bulmuşlardır. Kana kana içerler. İşte o sırada bir melek görünür ve artık ölümsüzlüğe eriştiklerini; ama bundan böyle ayrılmaları gerektiğini söyler. Hızır karada kalacak, dara düşenlere yardım edecektir. İlyas da denizlere gidecek o da denizlerdeki dertlilere yoldaş olacak, çare bulacaktır. İşte bu iki arkadaş yılda sadece bir gün mayısın beşinci gününde bir gül ağacının altında buluşarak hasret giderirler. İşte bu yüzden her Hıdrellez bayramında gül ağaçları başı dara düşenlerin dilekleriyle dolar.
Trabzonspor bu yıl, iki ayrı kaptanla iki ayrı usulde fırtınalı bir denize açıldı. Sonunda İlyas’ın da yardımıyla sezonun bengisularından birisine ulaştı. Demek ki Şenol Güneş, bir gül ağacının altına kupa nakşederek muradını ilgili mercilere iletmekte mahir davranmış. Tüm bir Doğu Akdeniz havzasına ve Orta Asya’dan Hindistan’a kadar Doğu’ya yayılan bu gelenek Almanya’ya pek uğramamış olsa gerek ki, Daum dilek ağacını ıskalamış.
Iskalayan sadece Daum mu? Bu yılki Ahırkapı şenliklerinde Trabzonspor atkıları, Beşiktaş tişörtleri Galatasaray ya da Bursaspor formalarından geçilmiyordu. Ancak Fenerbahçe taraftarı ilişmedi gözümüze. Eğer Kadıköy’de alternatif bir şenlik düzenlemedilerse Fenerbahçeliler’in Hıdrellez’i pek önemsemediklerini düşüneceğim. Oysa kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş, derler.
Sokaklarda dans edilen ender kutlamalarımızdan birisi olan Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’nin bize gösterdiği bir şey var. Eğlenmeyi bilen halkların kavgayla dövüşle pek işi olmuyor. Romanların, Kürt ve Türklerin, Galatasaraylıların, Beşiktaşlı ve Trabzonsporluların kol kola dans ettiği bu şenliklerin sayısını acilen arttırmak lazım. Newroz’u da böyle kutlamamak için hiçbir neden yok aslında. Ya da her haftası bir şenlik olan lig maçlarında stat önlerini, tribünleri daha fazla Es Es bandolarıyla donatmak güzel olmaz mıydı?
Futbol sosyologluğuna soyunmuş bilir bilmez herkes, tribünlerin deşarj yeri oluşundan, bu nedenle buraya gelen insanların küfür ederek rahatlamasından söz eder. Dans etmenin de bir deşarj yolu olduğuna değinmez ama kimse.
Bu yıl Hızır ile İlyas’tan bunu diledim: kendisiyle, birbiriyle eğlenen futbol ortamlarımız olsa ya! Dans edemediğim lig, lig değildir, diyerek daha fazla bando mızıka taleplerimizi gül ağacına iletmiş bulunuyorum. Hayırlısı!
Hızır ile İlyas’ın hikâyesini bilirsiniz. Bengisuyu (ab-ı hayat) aramaya çıkan iki arkadaş, dere tepe düz giderek yorgun argın bir dere kenarına gelirler. Soluklanmak ve karınlarını doyurmak için oturur ve çıkınlarından kurutulmuş balık çıkarırlar. Tam yiyeceklerken balık ellerinden kayar ve dereye düşer. Düşer düşmez de canlanır. İki arkadaş anlarlar ki bengisuyu bulmuşlardır. Kana kana içerler. İşte o sırada bir melek görünür ve artık ölümsüzlüğe eriştiklerini; ama bundan böyle ayrılmaları gerektiğini söyler. Hızır karada kalacak, dara düşenlere yardım edecektir. İlyas da denizlere gidecek o da denizlerdeki dertlilere yoldaş olacak, çare bulacaktır. İşte bu iki arkadaş yılda sadece bir gün mayısın beşinci gününde bir gül ağacının altında buluşarak hasret giderirler. İşte bu yüzden her Hıdrellez bayramında gül ağaçları başı dara düşenlerin dilekleriyle dolar.
Trabzonspor bu yıl, iki ayrı kaptanla iki ayrı usulde fırtınalı bir denize açıldı. Sonunda İlyas’ın da yardımıyla sezonun bengisularından birisine ulaştı. Demek ki Şenol Güneş, bir gül ağacının altına kupa nakşederek muradını ilgili mercilere iletmekte mahir davranmış. Tüm bir Doğu Akdeniz havzasına ve Orta Asya’dan Hindistan’a kadar Doğu’ya yayılan bu gelenek Almanya’ya pek uğramamış olsa gerek ki, Daum dilek ağacını ıskalamış.
Iskalayan sadece Daum mu? Bu yılki Ahırkapı şenliklerinde Trabzonspor atkıları, Beşiktaş tişörtleri Galatasaray ya da Bursaspor formalarından geçilmiyordu. Ancak Fenerbahçe taraftarı ilişmedi gözümüze. Eğer Kadıköy’de alternatif bir şenlik düzenlemedilerse Fenerbahçeliler’in Hıdrellez’i pek önemsemediklerini düşüneceğim. Oysa kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş, derler.
Sokaklarda dans edilen ender kutlamalarımızdan birisi olan Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri’nin bize gösterdiği bir şey var. Eğlenmeyi bilen halkların kavgayla dövüşle pek işi olmuyor. Romanların, Kürt ve Türklerin, Galatasaraylıların, Beşiktaşlı ve Trabzonsporluların kol kola dans ettiği bu şenliklerin sayısını acilen arttırmak lazım. Newroz’u da böyle kutlamamak için hiçbir neden yok aslında. Ya da her haftası bir şenlik olan lig maçlarında stat önlerini, tribünleri daha fazla Es Es bandolarıyla donatmak güzel olmaz mıydı?
Futbol sosyologluğuna soyunmuş bilir bilmez herkes, tribünlerin deşarj yeri oluşundan, bu nedenle buraya gelen insanların küfür ederek rahatlamasından söz eder. Dans etmenin de bir deşarj yolu olduğuna değinmez ama kimse.
Bu yıl Hızır ile İlyas’tan bunu diledim: kendisiyle, birbiriyle eğlenen futbol ortamlarımız olsa ya! Dans edemediğim lig, lig değildir, diyerek daha fazla bando mızıka taleplerimizi gül ağacına iletmiş bulunuyorum. Hayırlısı!
"Hıdrellez hikayesi"nin hiç bu kadar yalın ve güzel yazılanını okumamıştım. Ellerine sağlık.
YanıtlaSil