Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Protesto nasıl yapılmaz?

Ahmet Orhan - 17 Nisan 2010 Geçtiğimiz haftanın önemli konularından birisi Galatasaray tribünlerinin 90 dakikaya yayılan sesli-sessiz protestosuydu. Cimbom tribünlerinin yarısı önüne geleni ıslıklarken bir bölümü de protestocuları protesto ediyordu. Messi’nin Mecidiyeköy şubesi olan Arda, bu protestolara en çok maruz kalan ve buna en çok içerleyen topçuydu. Yöneticisinden hocasına, futbolcusundan malzemecisine kadar tek bir özne olan futbol takımında bir ya da iki topçunun özel olarak protesto edilmesini doğru bulmasam da eğer bir tribünde feryat varsa, öncelikle feryat sahibinin haklı olabileceğini düşünenlerdenim. Vardır bir nedeni, diyerek sonraki haberleri izleyip kendimce bir sonuca ulaşmayı denerim.

Galatasaray – Diyarbakırspor maçı biter bitmez, ekrandaki yorumcuların bu protestoları değerlendirme biçimi beni, sonraki haberleri beklemeden doğrudan taraf yaptı. Bundan aylar önce bir blogda yazdığım yazıyı yeniden hatırladım. Beşiktaş – Denizlispor maçında Beşiktaş taraftarının yönetimi protestosu üzerine yapılan yorumlar gerçekten çileden çıkarmaya ayarlıydı. İzninizle o yazıdan bir alıntı yapmak istiyorum.

“(…) Her önüne gelen yorumcu (çakmasından hakikisine kadar) protesto öyle olmaz şöyle olur diyerek ahkâm kesiyor. Efendim neymiş, sen 90 dakika takımını desteklermişsin, maç sonunda protestonu yaparmışsın. Allah allah, gerçekten mi? Yahu Protesto konusunda siz ne bilirsiniz ki? Hayatta en son ne zaman bir protesto eyleminin içinde bulundunuz? Çalıştığınız gazeteler, TV'ler üç otuza çalıştırdıkları emekçileri pervasızca işten atarken ağzınızı mı açtınız? Sendika mücadelesi veren basın emekçilerine bir ziyarette bulundunuz mu? Yahu 1 mayıs diye bir mefhum var, geçen yıl tatil edilmesi dışında hayatınızda bir anlamı var mı bu tarihin? Siz protesto kültürü nedir biliyor musunuz? (…) Tetikçiliğinizle yeterince kelle götürdünüz bu ülkenin futbol ortamından. Keneden daha zararlı oldunuz çoğu zaman. Protesto konusunda yanlış bile yapmış olsa Beşiktaş taraftarını eleştirecek en son şahsiyetler sizlersiniz.”

Taraftarlar, futbol piramidinin en altında yer alan en kalabalık topluluktur şüphesiz. Hatta bütün bir “endüstri” bu en alttakilerin omuzları üzerine inşa edilmiştir. Canlı yayın ihaleleri, reklamlar, tescilli ürünler ve transferler hep bu insanlar için yapılır. Daha çok ilgilensinler, daha çok para harcasınlar diye. Oysa tüm ağırlığı omuzlarında taşıyan bu insanların “gidişat”a hiçbir biçimde müdahale etme şansları yoktur. Genel kurullara seçilemezler, kongrede oy kullanamazlar. Bu nedenle sahne alabildikleri, müdahale edebildikleri tek yer tribündür. Sistem kale arkasıyla ‘numaralı’yı birbirinden kalın bir sınıfsal çizgiyle ayırmış olsa da her tribün kendi içinde sınıfsal ayrımı yok etmiştir. Protestocuların dertleri, sorunları ve sözleri aynıdır artık. Yorumcular gibi çıkarları yoktur, hesapları-taklaları yoktur. Bu yüzden hangi tribünde bir feryat varsa önce onlardan doğru bakmak gerekir oyuna. Taraftar, bu güzel oyunun belleğidir çünkü.

Hafta içinde yaşanan bir başka protesto (aslında başlı başına bir yazı konusu) da Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören’den gelmiş meğer. Trabzonspor maçından sonra Federasyon başkanı Özgener’i bir SMS (!) ile protesto eden başkan, sesli harfleri kullanmaktan imtina ederek (!) tartışmalı bir metin yazmış:
“Baskan herhalde sizin ekibe kufr etmrk lazmmiski hakemler ftbolla hentbolu karstrmasnlar ve bn l kizil olduğu sürece bndan snra karsndayim saygilar.”

Sonra gelsin efendim, ‘ben’ mi dedi, yoksa Kızıl’a .bne mi dedi tartışmaları. Bir başkan’ın kontör, pardon artık kuruş’u mu yoktur ki SMS gönderir? Bir teenager mıdır ki sesli harf kullanmadan mesaj gönderir? Bu kadar mı Türkçe yoksunudur?

İşte aylar önce de yazdığım, şimdi de kafanızı ütülediğim konunun ispatı bu mesajda gizli. Hayatında hiçbir biçimde toplumsallıktan nasibini alamamış, kitlesel ya da bireysel protesto tedrisatından geçmemiş insanlar ancak böyle protesto edebiliyorlar. Gizli ama belirsiz bir tehditle. Oysa tribünlerin protestolarındaki mesaj, gayet net. Edilmese daha iyi ama birisine küfür edilecekse ediliyor. Mesaj o kadar net veriliyor ki hiçbir mercii acaba ne demek istediler diye kafa yormak zorunda bırakılmıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Sevgili Hrant Ağabey

Ahmet Orhan - 16 Ocak 2010 Üç yıl oldu, diyorlar. Doğrudur. Ala güvercin kanatlarını çırpıp göğe ağışının üçüncü yılı. Yokluğun hakkında konuşurken etnik meseleye dokunmayan birisini görsem, gidip öpesim geliyor. Ah bir görsem! Bu yüzden Türkiye ve Ermenistan karmalarının Erivan ve Bursa’daki maçlarından söz etmeyeceğim. Taksimspor formalı fotoğrafına bakıyorum arada sırada. Üç çubuklu formayla dimdik duruşunu seviyorum. Hani nasıl her bir dakika Türk olduğumu hatırlamıyor ve bunu kendime söylemiyorsam; senin Ermeniliğini de sürekli aklımda tutmuyorum. Ama yine de Taksimspor’un web sayfasında gezinirken şu satırlarda adını arıyorum: “Taksimspor, bünyesinde Lefter Küçükandoniadis, Garbis İstanbulluoglu, Varujan Arslanyan, Yervant Balci, Mehmet Özgül, Agop Yakar, Minas Asa ve Garo Hamamciyan gibi birçok sporcu yetiştirmiştir.” Kendimi avutuyorum sonra, sadece sporcuları yazmışlar “ünlü”leri de yazsalardı kesin senin adını da anarlardı. Sonra bir tokat gibi patlıyor suratımda bir adın yo