Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Cüneyt Çakır La Liga’ya

Ahmet Orhan - 26 Haziran 2010 1986-87 sezonunda Ankara’da oynanan Ankaragücü-Beşiktaş maçının 83. dakikasında hakem Ahmet Akçay Hüsnü’nün yaptığı ortaya sırt plasesini yapıştırmış ve Ankaragücü’nü öne geçiren sayıyı kaydetmişti. O gün ilk kez hakemin de oyuncu olarak kabul edildiğini öğrenmiştim. Elbette çok kafa karıştırıcıydı benim için, demek ki sahada iki değil üç takım vardı. Yani bir futbol maçının takım dizilişi 11-11-3 olarak benimsenmişti. Şimdilerde oyuna dördüncü oyuncu-hakemin de eklenmesiyle taktik diziliş 11-11-4’e dönüşüverdi. Ama hakemlerin oyuna negatif müdahalelerinde bir değişiklik olmadı.

MHK, Eylül ayından itibaren hayata geçireceği bir uygulamayla profesyonel hakemliğe start veriyor. Bu uygulamayla üst klasman hakemlerinin maç ve antrenman başına alacağı para arttırılacak, futboldan başka bir şey düşünmemesi sağlanacak. Hatta örnek olaylarla kurgulanmış özel maçlar yöneterek, pozisyon antrenmanları yapacak. Bu uygulama, umuluyor ki, olumlu sonuçlar verecek, hakem hatalarının en aza indirilmesini sağlayacak.
Oysa benim profesyonel hakemlikten başka beklentilerim var. Madem hakem de bir oyuncudur ve profesyonelleşmesi gündemdedir; o halde yabancı liglerden de hakemler transfer edilebilir. Hatta bu durum bir hakem piyasası yaratarak ekonomilere canlılık kazandırabilir. Böylelikle halka arz edilen federasyon, İspanyol hakem Jose Maria Garcia-Aranda ile görüşmelere başladığını borsaya bildirebilir ve hisse senetlerinin değer kazanmasını sağlayabilir. (Tabi işi biraz daha ileri götürerek bu modeli milletvekili, bakan ve başbakan transferine uygulamak da mümkün. Ve inanın bugünkünden daha kötü bir yönetim olmaz. Hatta faydalarından bile söz edilebilir. Ne de olsa neo-liberal parlamenter siyaset de profesyonel bir iştir). Liglerimizde üst üste 5 yıl maç yöneten hakemler devşirilerek Avrupa ve Dünya kupalarında gurumuzu kabartacak TFF patentli hakemlerin maç yönetmesi sağlanabilir. Böylece, Afrika’daki hakem rezaletlerinden sonra “bizdeki hakemlere haksızlık ediyormuşuz” söylemi terk edilip o boşluğun bizimkiler tarafından doldurulması için kulislere başlanabilir.

Özünde oyuncu olan hakemlerin profesyonelleşmesi sadece transfer piyasalarına etkisiyle değerlendirilmemeli elbette. Bunun saha içine de yansımaları olmalı. Her bir hakem dörtlüsü bir takım gibi ele alınmalı, aldıkları gözlemci notlarına göre ligdeki yerleri belirlenmeli ve başarısız dörtlüler bir alt lige gönderilmeli. Küresel kumar şirketlerinin hakem takımları için de kuponlar hazırlaması sağlanmalı. Saha içerisinde 10 kusurlu hareket tanımları yapılmalı, kusuru görülen hakem, gözlemciler tarafından sarı ve kırmızı kartlarla cezalandırılabilmeli. Böylece sahadaki hakem takımı 4 değil 3 kişiyle mücadelesine devam etmeli. Gözlemciyi ve taraftarı aldatmaya yönelik hareketler karşılıksız bırakılmamalı. Maça çıkarken kramponları, tozlukları kontrol edilmeli, formaların şortun içine sokulması sağlanmalıdır.

Tüm bu müdahaleler futbolun daha hatasız, önceden tahmin edilebilir ve olması gerektiği ölçüde kesinlik içerisinde oynanmasını sağlayacaktır. Futboldan keyif almaya çalışmanın giderek anlamsızlaştığı günümüzde asıl amaç futboldan canımızın yanmasının engellenmesidir.

İlerleyen zamanlarda çipli topların, elektromanyetik dalgalarla çizilen kenar çizgilerinin, sonar-termal-xray gözlüklerin de devreye girmesiyle “akıllı saha sistemleri” ticaretinde de bir patlama bekleyebiliriz. Görüyoruz ki futbol endüstrinin dilinden konuşmaya başladıkça mali piyasalara canlılık gelecek, istihdam ve (her ne kadar anlamasam da) likidite artışı sağlanacaktır.

Federasyonu destekliyor, Cüneyt Çakır’ı La Liga’da görmek istiyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini...

Futbolun Doğruları ve Delegasyon

Ahmet Orhan - 28 Ağustos 2010 Geçen hafta Beşiktaş ve Galatasaray’ın yenilgileri üzerine yeniden o bildik tartışma başladı. Yabancı teknik direktörler Türkiye’yi tanımıyor. Başarısız sonuçların faturası böylelikle “yabancı” hocalara kesilmiş oldu. Avrupa’nın beşinci büyük ligi olma iddiasındaki Spor Toto Süper Ligi’nin hala tanınmayı talep ediyor olmasındaki çelişki kimsenin dikkatini çekmiyor. Hem beşinci büyük olmayı hem de tanınmayı talep edenler, farkında olmadan ya ülkeye getirilen teknik adamların sadece 4 büyük ligi izleyebilme kapasitesine sahip olduklarını ya dördüncü ile beşinci arasındaki farkın ciddi bir uçurum olduğunu ya da Avrupa’nın sadece dört büyük ligden oluştuğunu, beşincisinin yalan olduğunu gizliden kabul etmiş oluyor. Her ligin kendi yerel farklılıklarının önemli olduğunu kabul etmekle birlikte futbolun doğrularının da hakkını teslim etmek gerekiyor. Beşiktaş-İBB Spor maçının başından sonuna ev sahibi takımın üstün bir maç çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Bele...

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s...