Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Öteki Diyarbakır - Beriki Bursa

Ahmet Orhan - 13 Mart 2010 Geçen yıl Haziran ayında Antalya’da Belediye Başkanları toplantısı yapılır. Trabzon’un Düzköy ilçesine bağlı Çayırbağı Beldesi Belediye Başkanı Hilmi Köroğlu, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e itfaiye aracına ihtiyaçları olduğunu söyler. Baydemir de bir itfaiye araçlarını hibe edebilecekleri sözünü verir. Resmi prosedürün tamamlanması yaklaşık 6 ay sürer ve araç Çayırbağı’na ulaştırılır. Gece yarısı beldeye giriş yapan şoför aracı kaldırım kenarına park eder. Yaklaşık yarım saat sonra araç hakkında bomba ihbarı yapılır ve polisler kaldırımı yaya trafiğine kapatırlar. Belediye şoförü aracın kendilerine ait olduğunu söyleyince polis gider. Ama sorunlar sürer. Jandarma belediye başkanından bilgi ister, Osman Baydemir’le yakınlığını sorar. Konuyla ilgili görüşleri sorulan bazı Çayırbağılı sakinler ise o güne kadar 4 yangına müdahale eden beldenin tek itfaiye aracını, menşeini gerekçe göstererek, istemediklerini bildirdiler.

Demokratik bir açılım hedefleyen hükümetin üst düzey bir yöneticisinin, Diyarbakır Belediyesi’ne karşı gelişen nefret duygusunu ortadan kaldırabilmek için, Çayırbağı beldesine giderek itfaiye ekibini teftiş edip başarılarının devamını “temenni” etmesini beklemek fazlasıyla hayalcilik olurdu değil mi?

27 Eylül 2009’da Diyarbakırspor, Bursaspor deplasmanında sahaya çıkar. Bursaspor tribünleri Türk bayrakları açarak Diyarbakırspor taraftarlarını “bölücülük”le suçlayan sloganlar atar. Çıkan olaylarda 10 kişi yaralanırken 5 kişi de gözaltına alınır. PKK üzerinden doğrudan Kürtler’i hedef alan sloganlara Federasyon’un yanıtı 100 bin TL’lik para cezası olur. Adaletin simgesi federasyonumuz Diyarbakırspor cephesinin de olaylardaki rolünü göz ardı etmez ve 40 bin TL de onlara fatura çıkartır. O haftalarda Diyarbakırspor’un ligden çekiliriz uyarısı yeterince ciddiye alınmaz. Ortada bir sorun olduğu kabul edilmez. Hrant Dink cinayetini “birkaç gencin milli duygularla” işlediğini ifade etmekten kaçınmayan egemen bakış açısı, burada da geliyorum diyen olayları halı altına süpürmekle yetinir.

Bu maçtan bir hafta sonra oynanan Diyarbakırspor - İstanbul BB maçında federasyon başkanının, sorumluluk gereği, Diyarbakır’da tribündeki yerini alarak, dosta düşmana federasyonun herkesin federasyonu olduğunu göstermesini beklemek de fazlasıyla hayalcilik olurdu değil mi?

Geçen hafta oynanamayan maçın faturası hemen kesiliverdi. Diyarbakırspor hükmen mağlup ilan edilecek ve Bursaspor taraftarı 3 puanla onurlandırılacak. Kitapta ne yazıyorsa o uygulanacak yani. Oysa aynı kitabın satır aralarında yazan ve asla uygulanmayan maddelerin hesabını hiç kimse soramayacak. “Bize bir özür borcunuz var” yazıyordu tribündeki kocaman bir pankartta. Bursaspor’lu taraftarlara ve yöneticilere, federasyona, izler çevreye herkese seslenen bir pankart. Bu pankartın gereğini yapmayı hiçbir zaman düşünmeyen bizler, maçın 17. dakikasından başlayarak bundan sonra yapılması gerekenleri “teknik” olarak sıralamaya başladık bile.

Bir futbol maçının oynanmasını engellemenin, insanlara taş yağdırıp kafa yarmanın hoş görülecek bir yanı yok elbette. Bu olay Bursa’da yaşandığında nasıl kınıyorsak; Diyarbakır’da yaşandığı zaman da kınamamız gerekiyor. Bursa’da olunca ‘Teksas’vari hareketler, Diyarbakır’da olunca PKK terörü benzetmesini yapanlara da karşı çıkmak gerekiyor. Burada lafı evirip çevirmenin âlemi yok. Altını çizmeye çalıştığım nokta şu, bu ülkede yaygın olarak ayrımcılık yapılıyor ve devlet buna her zaman göz yumuyor. Bazen devletin bizzat kendisi bu ayrımcılığı yapıyor. “Eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır”, diyen bir bakanımız var örneğin.

Hiçbir yönetimin, hiçbir yetkilinin herhangi bir topluluğu kendi yurdunda sürgündeymiş gibi hissettirmeye hakkı olamaz. Hiç kimse yaşadığı topraklarda ötekileştirilemez. Açık bir ayrımcılığa tabi tutulan bir halkın tepkisini “teknik” olarak cezalandırabilirsiniz; ancak bu tepkiyi anlamaya çalışıp onu doğuran etkileri ortadan kaldırmaya çalışmadığınız sürece ayrımcılık uygulamaya devam ediyorsunuz demektir. Bu da en basitinden anayasal, yani “teknik” bir suçtur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s