Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

BirGün Spor nereye koşuyor?

Ahmet Orhan - 21 Ağustos 2010 Futbol yorumculuğu konusunda sürekli ve hızlı bir geçiş dönemi içerisinde yaşıyoruz. Bundan 8-10 yıl önce televizyonsuz çağın futbolcularını yorumcu olarak beyaz camda ve “çok satan” gazete sütunlarında görmek mümkündü. Asıl ünlerini radyolardaki maç anlatımları ve siyah beyaz gazete sayfaları zamanında edinmiş bu yorumcular tekaüt dönemlerinde önce tek kanalda TRT’nin yetiştirdiği futbol adamlarıyla bilirkişi olarak, sonra da çoklu kanal dönemlerindeki futbol şovmenleriyle parodi aktörleri olarak yer aldılar. Şimdilerde pek çoğu öte dünyada dolduruyorlar toto kuponlarını. Efsane kaleci Turgay Şeren ya da Sinyor Can Bartu bu yorumcuların -hala hayatta olan- önde gelen örnekleri olarak kabul edilebilir.

Çoklu TV kanal dönemiyle birlikte şovmenler bir hayli gündem belirlediler futbolumuzda. İncir çekirdeğini doldurmayan konuları saatlerce evirip çevirerek birbirlerine saldıran, stüdyoyu kavga meydanına çevirip programdan sonra kol kola, güle eğlene evlerine dağılan, aslında örnekleri hala tek tük devam eden bir dönem cambazları. Asıl ünlerini başarısız futbol geçmişleri ve sıklıkla alengirli ilişkileriyle elde etmiş olan bu yorumcular, hızla sağa kayan ülkenin görece artan refah düzeyinin lümpenliğini temsil ediyorlardı. Ali Samiler, Aybabalar gibi.

Bir süre sonra onların tahtına eski hakemler ve eski yöneticiler oturdu. Artık mermerden betona dönüşen bir “vatan” algısının iyice yerleştiği dönemde öncüllerinin şovlarını sürdürseler de futbol adına arada bir kafa açıcı demeçlerine de rastlanıyordu. Bu türün irtifa kaybetmekle birlikte hala yaşatıldığını söylemeye gerek yok. Toroğlu – Çakar ikilisinden söz ediyorum elbette.

2000’li yılların ortalarına doğru daha çok araştıran, futbolun doğrularını işaret etmeye çalışan az sayıda da olsa yeni bir yorumcu türüne rastladık. Keyfimiz yerine gelmeye başladı. Bilgi toplumu olarak öne çıkarılan tarihsel bir dönemi yansıtıyorlardı. Championship Manager oyunlarıyla yetişmiş olmasalar da alttan gelen kuşağın futbol konusundaki donanımlarının farkında olan ve bu donanıma hitap etmek isteyen bu yorumcu tipine örnek olarak Rıdvan Dilmen ve İbrahim Altınsay verilebilir.

Şimdilerde ise öncüllerinden çok daha farklı kaynaklardan beslenen, aidiyetleri hiçbir zaman para alışverişine bulaşmamış, bu işi meslek olarak değil sadece sevdiği için yapan yorumculara rastlıyoruz. Elbette bu yorumcuların en ayırt edici özelliği Ağ Toplumu (Network Society) mensubu olmaları. Blog dünyasında binlerce örneklerinden sıyrılıp öne çıkan, yazıları “çok satan” gazeteler tarafından sıkça kaynak gösterilmeden (ç)alıntılan bu yeni yorumcu tipi artık değişen dünyanın futbol alanındaki yerli temsilcileri oluyorlar. Buradaki “yerli” sözcüğünün sadece Türkçe yazıyor olmakla sınırlı olduğunu söylemekte yarar var. Çünkü dünyanın dört bir köşesinde Türkçe futbol yazan pek çok blogger bulunuyor.
İşte bu yeni yorumcu tipinin en önemli iki örneği BirGün’de yazıyor. Hollanda’da yaşayan Fırat Topal (pek çok futbolsever onu flyingdutchman olarak http://vliegendenederlander.blogspot.com’dan tanıyor) ve uzun süredir Almanya’da yaşayan Orhan Uluca (onu da Borges adıyla http://devrimderki.blogspot.com’dan biliyoruz). Fırat Topal neredeyse bir yıldır BirGün’de. Topçuların, hocaların, taraftarın “magazin” değeri olmadı için pek bilinmedik özelliklerine çekiyor dikkatimizi. Henüz yeni başlamış olsa da Orhan Uluca’nın özellikle Almanya patentli futbolcuların şeceresini çıkartarak çok bilgilendirici analizler yapacağını blogundan biliyoruz zaten.

Sol-Sosyalist yayın ilkelerini benimsemiş günlük gazetelerin genel eğilimi, eleştirel siyaset sayfalarını zengin tutmak, alternatif kültür ve sanat haberlerine mutlaka yer vermekken, spor sayfaları genellikle ikinci planda tutulur. Haksız da değillerdir; çünkü çok zor koşullar altında çıkan bu gazeteler için bir spor servisi barındırmak biraz lükstür. BirGün de zor koşullar altında, amatör bir ruhla ve çokça gönüllü çabalarla yayın hayatına devam eden bir gazete. Buna rağmen bir süredir BirGün Spor sayfalarında bir canlılık ve çeşitlilik göze çarpıyor. Voleybol’dan bisiklete, Atletizmden basketbola kadar çok zengin haber ve yorumlar okuyabiliyoruz. BirGün’ün giderek blogger tarzı spor haberciliği vizyonunu benimseyerek temel özelliği özgürlük olan yeni yükselen eğilimin temsilciliğini üstlendiğine tanık oluyoruz.

Siyahlı Beyazlı tribünlerin söylediği o güzel söze atıf yaparak bitirmek istiyorum, “diğerleri bu tarz yayıncılığı benimsemesin, o ayrıcalık bizde kalsın”.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s