Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Vuvuzela candır!

Ahmet Orhan - 19 Haziran 2010 Meksika Dalgası olarak bildiğimiz, kısa sürede tüm dünyaya yayılan tribün şovu bile 86 Dünya Kupası finallerinin önüne geçememişti. 2010 Güney Afrika finalleri ise daha ilk gününden zurna-korna karışımı enstrümandan çıkan sinir bozucu gürültü ile konuşulmaya başladı. Elbette bunda ilk maçlardaki golsüz ve sıkıcı futbolun da payı var. Her ne kadar Güney Afrikalı bir bakan, geleneklerine saygı duyulmasını istese de gayri resmi kaynaklar vuvuzelanın Afrika değil Meksika kökenli olduğunu hem de 70’lerde ortaya çıktığını internet âleminin ajanslarına geçtiler bile. 90’lı yıllarda Afrika’ya teneke olan orijinalinden plastik seri üretimle adapte edildiğini de aynı kaynaklardan öğrendik. Yani Afrikalı bakanın demecini yemedik pek.

Endüstriyel durumların vitrine çıktığı en büyük organizasyonlardan birisi her yıl düzenlenen Şampiyonlar Ligi iken diğeri de Dünya Kupası finalleri. Bu final başlamadan önce yeryüzünün vicdan sahibi insanları Güney Afrika’yı mercek altına almışlardı bile. Açılış maçının oynanacağı gün International Amnesty, Güney Afrika Hükümeti’ne önerilerini sunduğu bir makale yayınladı (http://www.amnesty.org/en/news-and-updates/human-rights-concerns-south-africa-during-world-cup-2010-06-11). Hafta içinde konunun meraklıları bu makaleyi merkezine alan pek çok yazı okumuş olsalar gerek. Bu nedenle aynı mesellere değinmek yerine genel bir değerlendirme yapmak daha iyi olacak.

Dünya futbolunda bir Avrupa sıkışması olduğu su götürmez bir gerçek. Günümüz futbol “tüketim” merkezlerinin efendisi konumunda olan Batı Avrupa hem oyun anlamında hem de kural koyucu olarak dünya futboluna hükmediyor. Çocukluğumuzun Latin Amerika futbolundan eser kalmadı artık. Brezilya bile bir Avrupa takımı gibi oynamaya başladı. Kuzey Kore maçında sanki sahada Brezilya değil, kadrosunda tek bir sambacının (Robinho) yer aldığı Almanya vardı. Dengeli oyun adını verdikleri bu düzen oyunu tatsızlaştırırken, endüstrinin işi garantiye almasını sağlıyor. ‘Çağdaş Futbol’a ayak uydurmaya çalışan çevre ülkeler, merkezdeki futbol devlerinin sahip oldukları alım gücüne ulaşamadıkları için kötü bir taklit olarak sadece takım sayısını doldurma kontenjanından katılıyorlar turnuvaya. En büyük yıldızı Drogba’nın tek başına (hadi yanına bizim Keita’yı da katalım) Fildişi Sahillerini dünya şampiyonu yapma olasılığı var mı sizce? Keşke bu yıl böyle bir “ihtilal” yaşansa da bu sözlerimi huşu içinde yutmak zorunda kalsam.

İşte o vuvuzelalar endüstrinin elinde yitip giden, bizden her gün biraz daha koparılan güzel oyun için ağıt yakıyor.

Bununla da sınırlı değil desibelin haykırdığı gerçeklik. 5 milyar dolarlık bir serveti stadyumlara gömen Güney Afrika hükümetinin stat çevresinden “temizlediği” gecekondularda yaşayan, apartheid kalksa bile kölelikten kurtulamayan Afrika halkının da sesi oluyor zurna-kornalar. Ekonomisini kayıt dışı dolaşımla idare ettirebilen Afrika’ya FİFA’nın dayatmasıyla kentlerden sürülen seyyar satıcıların ellerinde patlayan malların feryadı. Vuvuzela gelenekleri midir emin değilim; ama miras kalan bir ırkçılıkla katledilen Mozambikli göçmenlerin çığlığı aynı zamanda.
Konforlu evlerinde, televizyonları başında bir festival izlemeye hazırlanan uygar dünyanın kulacıklarını tırmalıyor bu sesler. Sinirlerini bozuyor. Doğrudur, kulak tırmalayıcı ve sinir bozucu bir sesi var. Gazze ablukası evlerimize feryatlarıyla konuk olamadığı için sinirlerimizi bozmuyor. Afganistan’da, Irak’ta patlayan bombalar da. O statların inşaatında, 1 dolarlık yevmiye ile çalışan Afrikalı işçilerin sesini duymadığımız için de kulaklarımız tırmalanmadı, sinirlerimiz bozulmadı.

Vuvuzela uygar dünyaya kafa tutuyor, fırsatını yakalamışken. Uygarlığa kafa tutuyorsanız sevimsiz oluyorsunuz. Maradona’nın turnuvanın antipatik hocaları arasında gösterilmesinin bir nedeni de bu. Dünyanın gözünün içine baka baka ısrarla endüstriyel diziliş ve taktik varyasyonlarına kafa tuttuğu için antipatik ve bu yüzden turnuvadaki tek favorim. Kuzey Kore gibi görece kolay bir rakiple oynanan maça Avrupa anlayışının aksine 4-1-3-2 benzeri bir dizilişle çıkan Maradona bir vuvuzela vızıltısı gibi huzursuz ediyor çağdaş futbolu. Neoconların deyimiyle şer ekseninden vızıltılar bunlar. Fidel gibi, Chavez gibi, Hamas gibi, Ahmedinejad gibi. Sinir bozucular; ama gerçekler ve bu vızıltıları yaratan endüstrinin kendisidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum. Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler. Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerin

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s