Ana içeriğe atla

AlKaraKartal'dan devam!

Revivo ve Ashdod FC

Ahmet Orhan - 5 Haziran 2010 Yükü insani yardım ve 9 ölü olan Mavi Marmara, İsrail SAT komandoları tarafından limana çekilmeden önce Ashdod diye bir kentin adını hiç duymamıştım. O kentin Ashdod FC adında bir futbol takımı olduğunu ve Haim Revivo’nun, doğduğu bu kentin takımında, şimdi non-executive director olduğunu da hiç bilmiyordum.

Bu sezon Maccabi Hayfa’nın 77 puanla şampiyon olarak tamamladığı ligde Ashdod, 43 puanla 6. sırada bitirdi. Sadece mavi renklere sahip olan kulübün içerdeki maçlarını sarı kırmızılı forma ile oynamaya başlamasını Revivo’nun kulüpteki varlığına bağlayanlar var. Ashdod takımı 27 kişilik kadrosunda Bosna Hersek, Hırvatistan, Uruguay, Rusya, Sırbistan, Kamerun, Etiyopya, Fransa ve Bulgaristan’dan oyuncular bulunduruyor. 2004-2005 yılında en parlak sezonunu yaşayan takım UEFA Kupası’na katılma hakkını elde etti. Toto kupasında ise finale kadar yükselseler de penaltı vuruşları sonucunda Slovenya takımına kaybettiler.

Mustafa Denizli Fenerbahçe’deki kariyerinin ilk günlerinde mesaisinin önemli bir bölümünü Revivo’nun transferi için harcamıştı. Celta Vigo’dan gelen Haim Revivo da hocasının hesaplarını boşa çıkarmamış, o yıl gelen şampiyonlukta 14 gol ile büyük pay sahibi olmuştu. O yıl Hagi’nin futbolu bırakmasının ardından bizi serbest vuruş gollerinden mahrum bırakmamış; taraflı tarafsız pek çok futbol severin gönlünü çelmişti. Daha sonra Galatasaray macerası başlayan Revivo, Fenerbahçe taraftarı tarafından “Hain Revivo” olarak anılmaya başlamıştı. 2003 yılının yazında Fatih Terim’den İsrail Karması kampına gitmek için izin istemiş, “hadi ordan” yanıtını alınca da kulüpten kopmuştu.

Niye olduğunu hiç bilemediğim bir biçimde maçlardan önce İstiklal Marşı’nı, gece gitti kulüplerde de Güz Gülleri’ni söylerdi. Attığı gollerden sonra saha kenarındaki “engelli” seyircilere koşması içten bir davranıştı. Yardım kampanyalarında adına rastlardık. Neredeyse tek başına İsrail ile Türkiye arasında bir turizm köprüsü kurmuştu. Gelişkin bir duygudaşlık yeteneğine sahip olduğunu düşünürdüm, o zamanlar. İşte o nedenle, 31 Mayıs gecesi sabaha karşı televizyondan olan biteni başı iki elinin arasında endişeli gözlerle izlemiş olduğunu düşünmek istedim. Belki böyledir belki de son derece yanılıyorumdur.

Ashdod Limanı’na kuş bakışı bakan bir tepeden yayın yapmaya çalışan muhabirleri taciz eden şoven ya da faşist İsrailli gençler; bu ağır saldırı olmasa belki de o günlerde Türkiye ile İsrail arasında oynanacak U-18 futbol maçına gideceklerdi. Ashdod altyapısında oynayan topçuları alkışlayacak, bizim çocukları kah alkışa kah topa tutacaklardı, kim bilir!

İsrail, Somali korsanlarına taş çıkartacak biçimde gerçekleştirdiği bu açık deniz terörü sonrası pek çok ülke tarafından sert biçimde eleştirildi. Bu eleştirilerin Dünya Kupası biter bitmez başlayacak olan Şampiyonlar Ligi ve UEFA Ligi ön eleme maçlarına nasıl yansıyacağını kestirmek zor. UEFA ve FIFA yetkililerinin bu konuda nasıl önlemler alacağını bekleyip görmek lazım. Bursa’da oynanacak bir Maccabi Hayfa – Bursaspor maçını hayal edebiliyor musunuz? Aynı biçimde deplasman maçında neler yaşanabileceğini? Olası eşleşmelerde TFF dâhil Avrupa futbol federasyonlarının nasıl bir tutum takınacağını bekleyip görmek lazım.

Kendi güvenliğini sağlamak için bir avuç Gazze toprağını abluka altında tutarak insanlık suçu işleyen İsrail Devleti ile saha kenarındaki tekerlekli iskemlede oturan taraftara koşan Revivo’yu bir türlü birleştiremiyorum zihnimde.

Yine de ne Revivo’nun ne de Balili’nin hatırına hiçbir futbol takımının faşist bir yönetim altında, komşularına eziyet eden, bölgede habis bir ur olarak yaşam formunu benimsemiş bir ülkeye gitmesini istemiyor insan. Cola’da, burgerde, çikolatada boykot edilmesi önerilen İsrail’in yeşil çayırlarda da boykot edilmesinin zamanı geldi gibi görünüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fevzi’nin kaleci kazağı ve bir veda

Ahmet Orhan - 2 Ekim 2010 28 Ekim 2001’de Beşiktaş, Denizlispor deplasmanına giderken dört galibiyet, iki beraberlik ve üç mağlubiyetle ağır bir kriz sürecinde seyrediyordu. Daha bir hafta önce İnönü’de 2-0 öne geçtiği Galatasaray karşısında galibiyeti koruyamamış ve 2-2’ye tekabül eden tek puanla yetinmek zorunda kalmıştı. Kaleyi Fevzi Tuncay korumuştu. Denizli deplasmanında maçın henüz beşinci dakikasında bir hafta önce Galatasaray’dan yediği golün bir kopyasını yedi Fevzi. 21. dakika geldiğinde Fevzi, yandan gelen bir antrenman topunu iki eliyle tutup içeriye aldı: 2-0. O dakikalar, futbol izleyicisi olarak benim ve belki de tüm ülke futbolseverlerinin yüreklerini ezen sahnelere sahip oldu. Yaptığı hatanın faturasını kendisine kesmek isteyen Fevzi kafasını direklere vuruyordu. İkinci yarı Beşiktaş önce Bayram’ın sonra da İlhan Mansız’ın golleriyle eşitliği sağladı. Gol sevincini içine giydiği 22 numaralı Fevzi’nin kaleci kazağını göstererek yaşayan İlhan, hepimizin gözlerini

Özür Dilemeyi Bilmek

Ahmet Orhan - 26.12.2009 Geçen hafta İstanbul müthiş bir eylemle çalkalandı. Aslında çalkalanması gerekirdi; ama bir iki plaza gazetesi iç sayfadan gördü ve geçildi bu eylem. Özü itibariyle 40 yaşlarında bir erkek, sevgilisinin kendisini terk etmesindeki hatalarını affettirmek için kendisini cezalandırarak Cevizlibağ Metrobüs durağında bir buçuk saat boyunca elinde “bir kadının onurunu kırdım, bütün kadınlardan özür dilerim” yazan bir pankart taşıdı. 40 yıl bekleyip bulduğu, görür görmez “işte bu” dediği bir aşkı kaybetmesinin nedenini şöyle açıklıyordu eylemci: “erkek öğretisi gereği sevgilimi sahiplendim ve olmayacak hatalar yaptım. O kadar yukarılara çıkardım ki onu benim yüzümden aşağılara düştü. Ve kadınlar o kadar onurlu ki düşerken hiçbir yerinden tutamazsınız. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor, kırılıp dökülüyor”. Bu açıklamayı okuduktan sonra tüylerim diken diken oldu. Bu eylemci arkadaşı kara kamunun gözünden dilinden esirgemek, saklayıp kollamak istedim. Bunca etkilendikten s